Çukurovalı Aşıklar

Araştırma

Ali KARAOSMANOĞLU

 

 

ÇUKUROVALI   AŞIKLAR

 

Çukurovalı aşıklara değinmeden  önce Çukurova  denilince bu saha hangi ili ya da illeri veyahut hangi yerleşim yerlerini içine almaktadır, bunun ortaya konması gerektiği kanaatindeyim.

Coğrafi anlamda Çukurova’ya sınır çizmek kolay ve tartışmasız ama kültürel anlamda yaklaşıldığında  nereden nereye kadar Çukurova’ya dahil etmeli burası fikirlere açık görünmektedir.

Benim görüşüm kültür coğrafyası olarak Çukurova, Gavur Dağlarının batısından Silifke’ye, Mut’a; oradan Karaman’a aşmadan Toroslardan Niğde, Kırşehir, Kayseri, Pınarbaşı, Elbistan, Ekinözü’nden Engizek ve Ahir Dağını içine alan daha çok konar göçer kültürünün etkisinde oluşmuş bir sahadır.

Bu sınırları belirlerken aynı zevkin ses tadından yola çıktım. Bu sesi almamızda bize en öncü güç olan Çukurova’da yetişen aşıklar bu alandaki kültürün oluşmasında en önemli etkenlerdendir.

Kimdir bu aşıklar?

Çukurova’da yetişen aşıkların, günümüzdekiler hariç, hayatlarına ait kesin bilgilere ulaşmamız mümkün değildir. Onlara ait bilgiler kendi ürünleri olan şiirlerden yola çıkılarak  yorum şeklinde verilmektedir. Biraz geniş anlatımla nerede doğup nerede öldükleri, mezarlarının nerede olduğu, doğum ve ölüm yılları, gerçek adlarının, boylarının ne olduğu kayıtlarda yoktur. Bu gibi bilgiler aşıkların şiirleri içerisindeki bazı tarihi olaylardan, kişilerden, kendi söylemlerinden hareketle belirlenmeye çalışılmaktadir ki bu da bir nokta da tahmin durumunda kalmaktadır.

Ben de Çukurova’da yetişen aşıkların şiirlerinden yola çıkarak onlar hakkında kısa kısa antolojik  bilgi aktaracağım.

Ilgıt ılgıt esen seher yelleri

Sol Gavur dağının başı duman mı

Deli gönlüm ne kaynayıp coşarsın

Yoksa bugun delirdiğin zaman mı

Dörtlüğün kime ait olduğunu Çukurova’da yetişmiş ya da türkülerle büyümüş herkes eminim anlayıvermiştir. Karacaoğlan, Çukurova’da yetişmiş bilinen ilk aşıktır. Çukurova’nın dili, giyimi, yemek kültürü; konup göçmesi, inanışı doğaya ve hayata bakışı Karacaoğlan’ın dilinde türkü olup sunulur yüzyıllar ötesinden bize. Ayrıca 17. yüzyılda yaşadığı sanılan Karacaoğlan, kendisinden sonra gelen bütün Çukurovalı aşıklara ustalık etmiştir. Bu ustalık bugün devam ettiği gibi daha yüzyıllar ötesine söz çırakları/ustaları yetiştirecek görünmektedir. Gene Karacaoğlan’ın  etkisinden olmalı Çukurova 17. yüzyıldan günümüze her zaman aşık çıkarmıştır. Diğer bir ifade ile Karacaoğlan’ın tüttürdüğü baca hiç sönmemiştir.

Gün doğar da Gündüzlü’nün başına

Göğdeli’de Sünbüllü’nün peşine

Akdağ derler duman çöker başına

Kabaktepe derler şarın var dağlar

Şiirinden de anlaşıldığı üzere Karcaoğlan’ın dilinde Çukurova’nın tüm renkleri,  havası, kokusunu bulmak mümkündür.

Dadaloğlu, Karacaoğlan’ın elinde yetişmiş; telinin biriyle de Köroğlu’nu yad etmeye çalışmış desem yanlış söylemiş olur muyum veya bu sözüme alınır mı Dadaloğlu bilemem fakat 19. asırda yaşayan aşık, Avşar boyunun içinden çıkmış Çukurova’nın bazen yiğit, bazen bazen içli sedası olmuştur.

Bizim yaylanın kuşuna

Can dayanmaz ötüşüne

Serin yaylalar başına

Kurayım otağı şimdi

Derken onu kavganın içinde düşünmemiz imkansızdır, bir ova sukuneti vardır dizelerin müziğinde ama hep böyle değildir o; bazen Torosların bellerinde geçit vermeyen poyraz gibi hırçınlaşır.

Bineyidim kıratımın üstüne

Alayıdım dalkılıcı destime

Yetmiş atlı gelse eğer üstüme

Gösteririm size mertlik heyl’olur

Şimdi bir diğer aşığımız19. asırda  yaşadığı sanılan Aşık Hüseyin Göksun’dan Andırın’a, Andırın’dan Adana’ya dert taşır. Aşiretin derdi değildir bu, bu Çukurova’nın derdidir.

Çinçin’i geçince Kalbur’un beli

Eser efil efil Geben’in yeli

Boşandı bendim de gözyaşım seli

Akar gider bir garipçe halim var

Yine 19. asırda yaşadığı sanılan Elbeyloğlu, Gündeşlioğlu beyken  kul olmayı, kulluğu yaşar ve yaşatırlar hikayelerine karışmış türkülerinde,

Elbeyloğlu Çukurova turacı

Böyle haller benim için ne acı

Dünkü beyliğimin şimdiki gücü

Gör neyin nesidir bilemez oldum

 

Gündeşl’oğlu’m neyleyip de n’etmeli

Bu ellerden diyar diyar getmeli

Gurbetelde beni çoban dutmalı

Sürü sürü dertlerime yanarak

Sonra aynı yüzyılda yetişmiş Deli Boran bir garip aşık; boran, zaten deli olur; neden kendisine delinin delisi gibi bir ad verir ki?

 

Deli Boran benzin solmuş

Boğazına zıkım dolmuş

Döğe döğe gömgök olmuş

Kana kesmiş döşün senin

Birkaç türküsü ile aşiretinin göç hikayesinde gene 19. asırdan günümüze ses veren Öksüz Ali (Ögsüz Ali)  aşiret derdinden çok sanki kendi ögsüzlüğünün türküsünü yakar.

Bahar yeli serin serin esiyor

Esdikçe de nefesimi kesiyor

Benim yarim her ne desem kusuyor

Ellerim koynumda gezer dururum

19. asrın  aşıkların bir diğeri Kul Halil Andırın’dan çığırır türkülerini; bu   türküler fukaralığın, sabrın, aşkın yüceliğinin türküsüdür.

 

Kadir kıymet bitmiş sefil fakirden

Kılar namazımı kalmam şükürden

Bilmem kasefetten bilmem fikirden

Aşkın dalgaları akışmaz oldu

19. asrın sonlarında yetişmiş Hasibe Hatun, Telli Hatun  ölüm karşısındaki çaresiz ana yüreğinin çırpınışı olmuştur, bazen yalvarır bazen başkaldırırcasına.

Gara bulut yan geliyor

Bir acılı un geliyor

Ne deyim de ne sögleyim

Yüreğimden kan geliyor

20. yüzyıl, Çukurova’lı aşıkların izlerini takip edebildiğimiz yılları getirmiştir. Bu yüzyılda yaşayan aşıklarımızın  ürünlerinin hepsine ulaşmamız mümkün olmasa da nerede ne zaman doğdukları, nerde yaşadıkları hususunda bilgilere ulaşmak sevindiricidir.

Bu yüzyılın başlarında  Elbistan’da doğup, hayatını genel anlamda Afşin’de geçirmiş Derdiçok güzellik üzerine kuvvetli lirizm ile Karacaoğlan havasında ürünler vermiştir.

Onun şu dizeleri Derdiçok’u Karcaoğlan’ın yanından ayırmamıza imkan vermediği gibi onu Çukurovalı aşıklar defterine kaydetmemizi adeta zorunlu kılmaktadır.

Her gün gönlüm ister seni görmeye

Korkarım arada söz olur diye

Ela gözlüm sana umut tutardım

Güzelin ikrarı tez olur diye

Bu yüzyılın başında Elbistan’da yetişen  Aşık Çıtak’ın aşağıda verilen dörtlüğü Aşık Çıtağı aynı pınarın ayaklarında yeşeren yarpuz olduğunun ifadesidir.

Ak sinesi cennet bağı

Henüz gelmiş sevgi çağı

Kiraz dudak al yanağı

Gören yiğide aşk olsun

Günümüz aşıklarından sayabileceğimiz Kozanlı  Hazım Demirci delidolu, Demirci. Deli Hazım mahlasıyla ürünler vermiştir. Aşık Demirci’nin  şiirlerinde biraz hikmet, biraz sosyal içerik vardır.

Gül dalında bülbül öter

Fakat gülde diken biter

Anlayana bu söz yeter

Dinlemeyen dinlemesin

Halil Karabulut Kadirli’li aşıklarımızdandır. Günümüzün kalem şairlerindendir. Onun kaleminde insanın kendi manasını anlamaya çalışmanın çabası sezilir.

İster erkek olsun isterse dişi

İnsanı yüceltir eseri işi

Halil Hakk’a halka sevilen kişi

Veli gider yatır olur efendim

Afşin Tanır’dan Aşık Yener’in iğneleyici dili bir güzel karşısında tutulur, yağ ile bal olur Karacaoğlanca:

Ela gözlerine kurban olduğum

Sevdiğim mi var ki yar senden başka

Aklımda fikrimde gönlümde sensin

Benim kimim var ki bir senden başka

Gene aynı Afşin Tanır’dan Hayati Vasfi Taşyürek 20. Yüzyılın aşıklık geleneği içinde yetişmiş en güçlü seslerindendir. Hayti Vasfi’de çoğu defa Ulu Ata’nın gelecek kuşaklara kutluca hatırlatmaları vardır

Yağlı aşın tadı bol etle ama

Softanın dostluğu davetle ama

Şimdiki asalet servetle ama

Eksik olmaz itte pire yanaşma

Ceyhanlı, 1930’lu yılların çocuğu 1960’ların öbür dünyaya gönderilmiş aşığı Ferrahi geride bıraktığı ahlı türkülerle hala bizimle yaşamaktadır.

Ah neyleyim gönül gönul senin elinden

Her zaman ağlarım gülemem gayri

Ben bıktım usandım elin dilinden

Terk ettim sılayı dönemem gayri

Kadirli’li Abdulvahap Kocaman, kocaman sedasıyla destan şairi olmanın haklı gururunu dizelerinde yaşatmayı hakkıyla başarmış bir aşığımızdır.

Vahap Kocamanım zalimi sevmem

Zulümden hoşlanmam mazluma değmem

Düşmana başım dik boynumu eğmem

Vatanın, milletin kölesiyim ben

Abdulvahap Kocaman’ın hemşehrisi Feymani kalem şairi olarak bilinse de sazını kullanabilen bir aşık olup ince ruhlu ürünler vermektedir  yanık sesiyle.

 

Feymani biter acılar

Yürüyen kağnı gıcılar

Kervan düzler yaylacılar

Yola bahar gelsin de gör

Afşın’lı Mahzuni Şerif’i Karacaoğlan ocağının tüten bacasına duman etsek kırılmaz, aksine sevinir, bundan şeref duyar düsüncesindeyim. Mahsuni Şerif, dertlerimizi sazıyla yenmenin mücadelesini verir bunu verirken Pir Sultan Abdal’ın nefesi sezilir deyişlerin derinliklerinde.

Mahzuni Şerifim gayri gam yemem

Ondan ötesini kimseye demem

Ufak bedenime kefen istemem

Varsa insanlıkla saralar beni

Bunlardan başka  Hacı Karakılçık, Gül Ahmet, Ayşe Çağlayan, İmami, Arzu Bacı gibi aşıklar günümüz aşık geleneğinin Çukurovadaki seslerindendir.

Çukurovada adı duyulmamış, bazen bir türküsü dilden dile yaşayan, bazen bir dörtlükle günümüze gelmiş kim oldukları bundan gayrı bilinmeyen aşılar da vardır. Ayrıca günümuzde de kimi kalemiyle, kimi sazıyla bu geleneği içinden gelen hevesle yaşayan adını burada anmadığım birçok aşık vardır.

Anlaşıldığı üzere Çukurovada aşıklık geleneği yüzyıllardır canlı şekilde yaşayagelmiştir.

Sözümün noktası yerine geçecek olan aşağıdaki dörtlük adı sanı bilinmedik Çukurovalı bir aşığa aittir ki sözün kaynağı Andırın’ın Rifatiye Köyünden Derviş Bacak’tır. Dörtlüğü babasından öğrendiğini söylüyor.

Hep el ele gök, dağ, deniz

Çukurova yerimiz var

Önümüzde Dadaloğlu

Karacoğlan pirimiz var

 

 

 

 

YAZIDA YARALANILAN KAYNAKLAR:

Cahit ÖZTELLİ, Karacaoğlan, Özgür Yayınları, İstanbul, 2003.

Prof.Dr. İsmail GÖRKEM, Yeni Bilgiler Işığında Dadaloğlu, Anahtar Kitap Yayınları, İstanbul,2006.

E. KALKAN, 20. Yüzyıl Türk Halk Şairleri, Anakara, 1991.

Feyzi HALICI, Aşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri Güldestesi, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara,1992.

Prof. Dr. Şükrü ELÇİN, Halk Edebiyatına Giriş, Akçay Yayınları Ankara, 1993.

Yaşar KEMAL, Sarı Defterdekiler,  Yapıkredi Yayınları, İstanbul. 1997.