Aşıkların Gözyaşı

 

Deneme

Hüsnü KARCI

 

AŞIKLARIN GÖZYAŞI

 

Mevsimidir Artık!

 

Leylekler gelir bölük bölük, yorgun argın uzaklardan; başımız üstünde dönerekten “Biz geldik, selam getirdik” der, diyarlarından.

 

Telli Turnalar geçip gider saf saf. Kazlar kanat çırpar ağır ağır  bağırışarak.   Kırlangıçlar desen, cıvıl cıvıl hepten pür telaş! Binlerce yıllık alışkanlık nesilden nesile bıkmadan, usanmadan…

 

Islık çalar Torosların çam ormanları. Yücelerden efil efil eser rüzğarları; menekşe kokar nergis kokar, sümbül kokar, kekik kokar.

 

Tez bitirilince Çukurova’da bereketli toprakların hasadı, önlenemez hasretliktir yaylalara kavuşmak.

 

Gönlüm bu yaz da yaylayacak

Ne olur eylemen beni ey sarı sıcak!

 

Göçler başlar katar katar, Türkmen Kızı kervan çeker. Sürüleri var Toroslarda kuzlayacak. Bir uzun türküdür yolculuklar; ğah neş’eli kıpır kıpır, ğah hüzünlü bir bozlak; bilirsiniz, Ortaasyadandır bu gelenek.

 

Karac’oğlan geçmedi mi sanırsınız bu patikalardan, Dadaloğlu suyun içmedi mi ‘Kırksu’yun gözünden? Yalçın kayalara bel verip, Ardıç gölgesinde bir türkü tutturmadılar mı?

 

Varıldı mı Torosların cömert bağrına, ‘şen’ olur Avşar – Türkmen illeri. Ovalarda at koşturup, meydanlarda davul döverler. Meleşip durur, koyun ile kuzuları.

 

Mevsimlerden güz, yapraklar solmak üzere henüz

Kara çadırlar yine isteksizce sökülecek

Göçler, bu sefer tersine dönecek

Göçmen kuşlar sıcak diyarlarına uçacak

Gelinlik kızlar çeyizini düzmüş, düğünleri olacak

Yine o karlı dağların özlemi heep hep çekilecek

 

Ozanlar alınca ellerine sazlarını, yürekten döker Çukurova’ya,  hem Toroslara olan sevdalarını.

 

Şu esen yelden aldık iyi haberi

Müjdeliyor Toroslarda baharı

Kırmızı yanaklı kürtül kızları

Selam söylen mor çiçekli yaylaya

 

Çatal oluk yine coşmuş deli akıyor

Bülbül konmuş gül dalında şakıyor

Yayla yeri burcu burcu kokuyor

Selam söylen boz dumanlı yaylaya

 

Aşiretler sulak yere konmalı

Kız gelinler soğuk suya kanmalı

Bu akşam İğdeli’ye varmalı

Selam söylen boz dumanlı yaylaya

 

Gün burnundan Akarca’yı geçelim

Tekir’in gözünden bir su içelim

Ken Yaylası’na da çadır açalım

Selam söylen boz dumanlı yaylaya

 

Halbur’un düzünde akşam oluyor

Bahçelerden gül kokusu geliyor

Bu ayrılık beni verem ediyor

Selam söylen boz dumanlı yaylaya

 

Çürük Kavak sana hayran olmalı

Kırlarında mor menevşe yolmalı

Artık Veli Coşkun burada kalmalı

Selam söylen boz dumanlı yaylaya

 

Gene şenleniyor Bal Pınar başın

İçimi hoş eden o nazlı akışın

Sanki altın oldu toprağın taşın

Kız – gelinler su çekmeye başladı

 

Topladık üzümü yaptık pekmezi

Artık kış geliyor keselim sözü

Aman Allah aman esirge bizi

Gazel suya dökülmeye başladı

 

 

 

Çukurova; sarı sıcaklar altında bereketli topraklar; “taş eksen ürün verir” misali. Asırlardır çeşitli  medeniyetlere kucak açmış , kazıdıkça toprağını, bereketler fışkırmış;  küsmemiş, küstürmemiş; bilakis hep  güldürmüş insanoğlunu;  sırtını pek, karnını tok tutmuş  asırlarca. Nice savaşlar olmuş uğruna, nice tahribatlar!.. Yinede küsmemiş insanoğluna,  hep tebessüm etmiş, etmektedir de  tüm cömertliğiyle, türlü renkleriyle, çam kokan ormanlarıyla.

 

Sevip de kavuşamayan nice aşıkların gözyaşlarına tanıklık etmiş bu topraklar;  muratlarına erip, mutluluk gözyaşları dökenlere de…

 

Türkmen ve Avşar boyları yaşar çokça bu topraklarda. Ortaasyadan taşıdılar tüm geleneklerini buralara; sevinçlerini, kederlerini sevdalarını da. Dillere destan  sevdalar yaşandı bu topraklarda; tıpkı Avşar oğlu Aşık Hüseyin ile Yörük kızı Benli Döne’nin Torosların yücelerinde başlayıp, Çukurova’nın düzünde nihayet bulan, serüven dolu dramları  misali!..

 

 

(DEVAM EDECEK  )