Türkmen Ağıtçısı Andırınlı Hasibe Hatun

AĞIT

İsmail ARSLAN

TÜRKMEN AĞITÇISI ANDIRINLI HASİBE HATUN

Ağıt deyince ve ağıtçı denince, Yaşar Kemal’in kitaplarında, Çukurova’nın ve Türkmenlerin en ünlü ağıtçısı, diye yazdığı Hasibe Hatun akla gelir. Hasibe Hatun, Andırın’ın Gökahmetli köyünden Kara Mehmet Ağa’nın kızıdır. Güzeldir, hazırcevaptır, zeki, cesur, cevval ve su gibi durudur. Daha 14 yaşındayken Kadirli’nin büyük esnaf ve toprak ağalarından Darendeli Mustafa Ağa, Hasibe kıza sevdalanır. İstetir, yaşı küçük olduğu için Hasibe, Mustafa Ağa’ya verilmek istenmez. Ağa, vazgeçmek niyetinde değildir ve “terazinin bir gözüne Hasibe’yi koyun,  öbür gözüne ağırlığınca altın koyar, alırım.”der ve de alır.

Hasibe’nin Mustafa Ağa’dan oğulları ve kızları olur. Kendisinden yaşlı olan eşinin ölümünden sonra Hasibe Hatun, gençliğinde de sevdalı olduğu Kayınbabam Hacı İsmail Ağa ile evlenir.Söylediği ağıtlar, destanlar, taşlamalar, atışmalar ve güzellemelerle Çukurova’da ünlenir. Adana Halk Evi etkinliklerine özel konuk olarak çağrılır. O’nun bir çok ağıdı, destanı, güzellemesi ve taşlaması Halkevi Dergisi’nde yayımlanır. Adana Etnoğrafya müzesinin oluşturulmasında Hasibe Hatun’dan yararlanılır. Hacı İsmail Ağa ile evliyken 1945 yılında Adana’da ölür. O günün şartlarında cenazesi memleketine getirilememiştir.Adana ve Kadirli’de Şair Hasibe Hatun’un adı sokaklara verilir.

Hasibe Hatun ağıtçıdır, ancak o, her ölüye ağıt yakmaz. Onun ağıt yakacağı kişiler ya toplumsal değer açısından yeri doldurulmaz ağalar, beyler, yiğitler ya da gençler güzeller, koçaklar, olmalıdır. Ancak o ille de genç ve güzellerin ağıtçısıdır. Ağa, bey de olsa yaşı kemale ermişse, dünyada gün görüp alını, yeşilini kuşanmışsa, yani dünyada alacağı vereceği kalmamışsa ağıt yakmaya gönlü elvermez.

Kadirli’nin ünlü ağalarından ve eşrafından Coşkunzade Hacı Musa Ağa’nın ölümünde ağıt yakması için Hasibe Hatun’a ısrarcı olurlar.Ağa’nın eşini kırmak istemeyen Hasibe Hatun yaşlı ağa için;

Ben yalnız ağlayamam

Hatun beraber ağlasın

Gayrı Ağa’nın sırası

Allah ırahmat eylesin.

 

Dörtlüğünü söyler ve ağzından başka söz çıkmaz.

Hatunların ısrarı üzerine gönülsüz de olsa bir dörtlük daha söyler ve ağıdı orada bitirir.

 

Yüksek kaldırın salını

Gitsin görünü görünü

Allah nazardan saklasın

Bir oda dolu torunu.

 

Hasibe Hatun içinden gelmezse ağıt söylemez.

Geben taraflarında yaşayan hatırlı bir Ermeni’nin ölüsüne, ağıt yakması istenir. Hasibe Hatun,  şu dörtlüğü söyler:

 

Asker gelir boruyunan

Ladıf gelir sürüyünen

Hurşit de ölsün, Serkis de ölsün

Gelin de ölsün karıyınan

 

Hasibe Hatun, Kızılcova’ya yaylaya çıkan, Gökahmetli köyünden akrabalarını ziyarete gider. Bakar görür ki Emmi uşakları Berke Dağı’na geyik avına gitmişler. Hasibe Hatun geyik etini sever ve avcıları beklemeye başlar. Ne var ki ava gidenler eli boş döner. Hasibe Hatun taşlamayı esirgemez.

 

Ava gitmiş aslanlarım

Ormanda silah takılar

Etsemiş Emmim uşağı

Baltanın sapın kokular.

(Etsemek:canı et istemek,eti çok özlemek.)

 

Baltanın sapını koklamak: Burada Hasibe Hatun, et bulamayan emmi uşaklarının et özlemini gidermek için balta sapı kokladığını söylüyor. Neden mi? Baltayı insanlar eliyle kavrar. İnsan eli ile kavranan balta sapına el ve derinin kokusu, yani et kokusu sindi diye, ete olan özlemini bastırmak için balta sapı kokladıklarını söylüyor.

Hasibe Hatun’un ilk iki dizede “Aslanlarım ava çıkmış / Ormanda silah takılar ” dizesini duyanlar, sanki Emmi uşakları bir obaya yetecek kadar geyik eti ile gelecekleri duygusuna kapılıyorlar. Son iki dizede yerin dibine girdiriyor ki o aslanlar et yerine balta sapı kokluyorlar. Hasibe Hatun öylesine ironik bir taşlama yapıyor ki, emmi uşakları av sözünü bir daha ağızlarına alamıyorlar.

O hep erkekler meclisinde başköşede oturur, sigara içer, söz ve sohbette herkes Hasibe Hatun’un ağzının içine bakar. Sevmediği ya da öfkelendiği kişiler için, öyle bir destan dizer ki onları yerden yere vurur, insanların içine çıkamaz hale getirir. Övdüğünü de över, başı tuğlu vezir eder. O nedenle herkes Hasibe Hatun’la hoş geçinmek zorundadır. Yoksa Kayserililerin eşek boyadığı gibi boyar adamı. Sözü sohbeti hoştur. O yalnızca yöresel bir ağıtçı değil ülke ve ulusal konularda da duyarlıdır.

Yıl 1938, Mustafa Kemal daha sağdır ve Hatay’ı almaya kararlıdır. 1923 yılında Adana’ya yaptığı ziyaret sırasında siyahlar giyinmiş Hataylı iki genç kız kendilerini İstasyon meydanında Mustafa Kemal’in önüne atarlar ve Fransız işgalindeki Hatay’ı da kurtarmasını isterler. Mustafa Kemal, iki kıza günü gelince Hatay’ı kurtaracağına söz vermiştir. Ancak yıl 1938’e geldiği halde bu sözünü yerine getirememiştir. Mustafa Kemal hastadır, halkına verdiği her sözü yerine getirdiği halde, Hataylı kızlara verdiği sözü henüz yerine getirememiştir. “Ordu güneye!..” emrini verir, kendisi de trene binip Adana’ya hareket eder. Atatürk orduyu Adana Atatürk Parkı'nın bulunduğu yerde teftiş eder. Tüm Dünya ajansları Türkiye ile Fransa arasında çıkacak savaşı yazmakta ve vermektedir.

Halkı motive etmek için Adana Halk evinde dönemin ünlü şairleri coşturucu şiirler okumaktadırlar. Katılanlar içinde ünlü şair Behçet Kemal Çağlar da vardır. Şiirler okuyan şairlerin hepsi erkektir. O anda herkesi şaşırtan bir Türkmen kızı Hasibe Hatun da sahneye çıkar ve irticalen aşağıdaki şiiri okur.

 

Koca yavuz gelmiş deryada yüzer

Atarsa topları orduyu bozar

Eline geçersen hizaya dizer

Teslim et Hatay’ı çekil Fransız

 

Yavuz gelmiş dağlar gibi oturur

Atarsa topları ocak batırır

Seni tutar Atatürk’e götürür

Teslim et Hatay’ı çekil Fransız

 

Dünyayı tutmadan topların sesi

Şahana benziyor Türk’ün pençesi

Sokağa düşmeden düşman kellesi

Teslim et Hatay’ı çekil Fransız

 

Allah izin verir toplar atarsam

Emir ile muradıma yetersem

İki kulağını birden çatarsam

Hiç elimden kurtulaman Fransız

 

Candarmalar gelir martini yağlar

Topçular gelmişte topunu teğler

Atarsam topları ananız ağlar

Teslim et Hatay’ı çekil Fransız

 

Babandan mı kaldı şer misin bana

Niçin vatanımı vereyim sana

Canım hayatımı koydum ben buna

Teslim et Hatay’ı çekil Fransız

 

Şiir bitene kadar salonda bulunanlar pür dikkat ve hayranlıkla Hasibe Hatun’u dinler. Şiir bittikten sonra güncel Hatay duyarlılığını bu kadar net ifade eden Hasibe Hatun için, alkış sesinden adeta sahne yıkılır. Hasibe Hatun sahneden indikten sonra orada bulunan Âşık Hüseyin:

“Bir kadın geldi de Hasibe Hatun

Bu nasıl kadın da erkekten metin.” dizelerini söylerler.

 

Hatay Fransızlardan alınır. Babam, Hatay’a ilk giren bölüğün içinde takım komutanı ve çavuştur. Türk askerinin Hatay’a girerken duyduğu coşkuyu anlatırken o günleri yeniden yaşar.

Hasibe Hatun, yalnızca ağıt türünde değil, güzelleme, destan, taşlama ve atışma türlerinde de ustadır.

Bayındırlı köyünden Çoban Kâhya’nın kızı Behice de şairdir. Hasibe Hatun ile Behice Batur, horozlar üzerinden atışma yaparlar. Hasibe Hatun, kendisinden yaşça küçük olan Behice Batur’a misafir gelir. Behice Hanım’ın çal ve kırmızı horozları döğüşür. Çal horoz, kırmızı horozun gözünü kör eder. Hasibe ve Behice Hatunlar da horozlar üzerinden atışma yaparlar. Hasibe Hatun, çal horozu, Behice Hatun da kırmızı horozu destekler. Döven çal horozdur.

 

Hasibe Hatun:

 

İndirin beri indirin

Bakayım şöyle döndürün

Buna beyit söylenir mi

Kesin bana pay gönderin

 

Behice Batur:

 

Bu sözün bana dokundu

Teyze söylemiyon haklı

Eğer sen pay istiyorsan

Yarın kestireyim toklu

 

Hasibe Hatun:

 

Ben toklu etini yemem

Horoz etinden isterim

Böyle kör horoz yaşamaz

Yarın doktora gösterin

 

 

Behice Batur:

 

Ne översin çal horozu

Nasıl olsa yıktırırım

Körlük yiğide kusur mu

Doğan gözü taktırırım

 

Hasibe Hatun:

 

Söylenir cesurun sözü

Yiğide verirler kızı

Çatal yürekli çal horoz

Vurunca çıkarmış gözü

 

Behice Batur:

 

Çal horoz da kötü durur

Kanatları düşük yürür

Bozun ne kıymeti var ki

Herkes kızı soya verir

 

Hasibe Hatun:

 

Horoz gayet düşünüyor

Bu körlükten ölür’mola

Doktor muayene etse

Kör derdinden bilir’mola

 

Behice Batur:

 

Öyle olur böyle olur

Çekilecek başa gelir

Eğer ömrü kısa ise

Doktor baksa yine ölür

 

Hasibe Hatun:

 

Ben bu gün gitmem buradan

Horozun ölür yaradan

Neden boz deyip duruyon

Ateş eskiden haneden

 

Behice Batur:

 

Ateş eskiden haneden

Kallioğlu ona yaren

Horoz ile ölçülür mü

Söyler onu bilen gören

 

Hasibe Hatun:

 

Horozun donu kırmızı

Size çokça etmiş nazı

Ben sözümü bitiriyom

Sen de bitir bacım kızı

 

Behice Batur:

 

Horoz döner geze geze

Tatlı canı çeker ceza

Aslan d’olsa, kaplan d’olsa

Allah’tan gelmez mi kaza.

 

(Behice Batur Anısına-şiirler-kitabından alınmıştır.)

 

Hasibe Hatun, Çukurova ve Andırın Ağalarının, eşkiyaya hamilik ediyor, gerekçesiyle yakalanıp Diyarbakır’a sürgün edildiği dönemde, " Eşkıya hamisi" olarak Müfreze komutanına şikâyet edilir.

Müfreze komutanı Binbaşı Nazmi Bey, ( Nazmi Sevgen) Çukurova ile birlikte devlet otoritesini sağlamak için 200 kişilik bir jandarma müfrezesi ile Andırın’a da gelir ve bugünkü kaymakamlık binasının bulunduğu yerdeki ilkokul binasını karargâh olarak kullanır. Kasımağa Konağı’nın avlusuna çadır kuran müfreze askerleri, Andırın’a yerleşir.  Hikâyeyi Bayazıtoğlu Musa Bey’in 86 yaşındaki kızı, Hanife Hatun'dan dinledim.

Hanife Hatun, o günlerde 8 yaşında çocukmuş. "Kasımağa Konağı'na yerleşen askerler, elleriyle çamaşır yıkar, biz de seyrederdik. ” diyor ve anlatıyor:

Andırın eşkıyalarından Muhittin ve Ilık Mehmet, Tokmaklı–Kesim kuzeyindeki kır kayalıktaki çatışmada müfreze jandarmalarından ikisini şehit ederler. Takibi bırakmayan Nazmi Bey komutasındaki müfreze, Eşkıya Muhittin’i Ceyhan Nehri kenarında vurarak öldürür. Arkadaşı Ilık Mehmet’i sağ yakalarlar. Muhittin’in kafasını keserek Anacık köyünden Yünlü Mustafa’ya verirler ve o kelleyi Andırın’a götürmesini söylerler.

 

Yünlü Mustafa, Eşkıya Muhittin’in kesik başını heybenin bir gözüne koyar, kokmaması için de üzerine Ceyhan kıyısından kum doldurur. Eşkıya Muhittin’in  kesik başını, Andırın’a teslim eder. Sağ yakalanan Ilık Mehmet’in üstündeki giyitleri soyulur ve ölen arkadaşı, Muhittin’in kesik başı kucağına verilerek önce fotoğrafı çekilir, sonra da ibret-i âlem için Andırın’ın içinde kırbaçla vura vura dolaştırılır. Olayın gerisini Hanife Hatun’dan dinleyelim: "Biz damın başında arkadaşlarımızla sek sek oynuyorduk. Kucağındaki kesik başla birlikte çırılçıplak bir adamı sırtına vura vura dolaştırıyorlardı. Biz çocuklar da oyunu bırakıp seyretmeye başladık, Tufan Paşa’nın çete komutanlarından olan babam Musa Bey, kız çocukları çıplak adamı seyreder mi diyerek biz kızları içeriye kovaladı." dedi. Hanife Hatun, devamla şu ayrıntıları da anlattı. Şimdiki Kışla Bahçesinin olduğu yere, bir kişinin çömelerek durabileceği engin ve daracık çadırlar kuruldu. O çadırlara “katlan” çadırı denirmiş. Kimse içinde bir-iki saatten fazla kalamazmış. Eşkıya hamileri yakalanıp o çadırlara tıkılır ve beslediği eşkıyayı getirtmeden, bırakılmazmış.

İşte o günlerde, Binbaşı Nazmi Bey’e, Hasibe Hatun,  eşkıya hamisidir, onlara ekmek, yemek veriyor diye, şikâyet ederler. Nazmi Bey, Hasibe Hatun’u mevcutlu olarak getirtir. Dilbaz ve ferasetli Hasibe Hatun, Nazmi Bey’in özel yaşamına ilişkin nerelidir, eşi nerede oturuyor, çocuğu var mı gibi bilgileri önceden öğrenir. Nazmi Bey’in huzuruna varır varmaz, bir şey sormasına meydan vermeden, dilinin kıvraklığı ve işlekliği ile söylemeye başlar:

 

Binbaşı beni istemiş

İçimde oynar yüreğim

Altı yetim anasıyım

Acep ben neye gereğim

 

Binbaşı gelmiş deyince

Bir şifa geldi canıma

Beyim seni kavuştursun

İzmir’de kalan hanım

 

Hanım hanımların hası

Başında da altın tası

Beyim eşkıyalar tuttu

Silindi gönlümün yası

 

Çete mektebe dizildi

Nutuk atıyor binbaşı

Haydin hareket deyince

Döküldü gözlerin yaşı

 

 

Yalınızı yetiresin

Duldasına oturasın

Koc’ahmedi tuttura da

Şerefinen getiresin

 

Beyim işin övüştürsün

Karlı dağlar savuştursun

İzmir’deki tek kızına

Mevlam seni kavuştursun

 

Gelmeye cüret edemem

Ben bir aile resiyim

Kal desen de kalamam ki

Altı yetim anasıyım

 

Toygun Nazmi Bey’im Toygun

Hanımı kendine uygun

Eşkıyaları getirtmiş

Kimi kelle, kimi soygun

Zorunan alıyor ekmek

Yok dersek vuruyor tokmak

Yüzümüzü azgın görse

Var bunda da hançer sokmak

 

Hasibe Hatun, Binbaşı’ya eşkıyalara ekmek, yemek verdiğini inkar etmiyor ama bunu çaresizlikten ve kendilerini koruyacak güçlerinin bulunmamasından kaynaklandığını, yoksa devlet otoritesine baş kaldırmak gibi bir niyetlerinin olmadığını vurguluyor.

Kendisi de bir gönül adamı olan Binbaşı Nazmi Sevgen, Hasibe Hatun’u serbest bırakır ve takdir eder.

Hasibe Hatun, kızı Hayriye’nin acısını unutmamışken bu kez de nişanlı kızı Hatice’yi kaybeder ki Hatice dünyalar güzelidir.Alını yeşilini kuşanmadan ölen genç ölümlere yürek dayanmaz ki hele de bu yürek Hasibe Hatun gibi duyarlıysa…Hatice’ye ağıt yakarken ağıtlarla uğurladığı Hayriye’sini de anmadan edebilir mi…

 

HATİCE’NİN AĞIDI

 

Öksüz dedirmem yavruma

Halay çekeceğim biraz

Hayriye’mi biliniz mi

Yüz gülgülü dudak kiraz

 

Vallahi yalan değilim

Bir kız yitirdim birinci

Hayriye’mi biliniz mi

Dudak kiraz dişler inci

 

Pırtısı bohçada solan

Cehizi sandıkta kalan

Kimise karşıma çıksın

Nişanlıyken kızı ölen

 

Aman çatladım çatladım

Dört bohçayı bir katladım

Benim analığım batsın

Çehiz sandığı kitledim

 

Abdullah’a bir şey demem

Onun da akılı şaştı

Kızımın Salı gelince

Sağmeninen doldu taştı

 

Andırın’dan atlı geldi

Düğün kurun edin ziynet

Amanın düğün mü kurdum

Top top olmuş bakar millet

 

Dostum olanlar görmesin

Ben usandım kara yastan

Bekir’in eline verdim

Kara manto pembe fistan

 

Sürmedi dünya demini

Almadı gönlüm gamını

Hatice diye çağırdım

Vermedi atın gemini.