Andırın’da Şiirle Mizah

Deneme

Musa TOLU

ANDIRIN’DA ŞİİRLE MİZAH

 

Andırın’da mizah hep diyalogla, nesirle olacak değil ya. Zaman zaman şiirle olur, sözle olur, sazla olur. Saz çalamayan bilgeler bazen bastonu bağlama yaparak atarlar taşlarını. Anlatırlar meramlarını…

Beşbucak Köyü’nden Ahmet Eskici heybetli bir cüsseye, korku veren bir görünüşe sahip olmasına rağmen yüreği yufka, merhametli, iyiliksever bir insandı. Saftı, temizdi. Sosyal ilişkilerinde dalavere- dubara bilmez, abartılı bir harbi kişiliğe sahipti. Hayatında en sevdiği şey; duttan ziyade üzüm pekmeziydi. Ateşler içinde Abidin Paşa Caddesi’nde doktor ararken arkadaşına Kalekapısı esnafında gördüğü “ilacını” kastederek; “ Ömer ( Gürbüz) beni yorma yeğenim. Benim derdime doktor çare olamaz. Sen şu geride gördüğüm dükkândan bana bir kilo pekmez al, benim bir şeyciğim kalmaz” diyecek kadar tutkundu pekmeze. Veya kavgayı tam ortasında yarım bırakıp, adına dövüştüğü amcaoğluna “Memmet yeter artık. Bir tas pekmeze de bu kadar dövüşülür” diyecek kadar endekslidir pekmeze…

“Esas hikâye “ şu ki; Ahmet Eskici bir at alır Haştırın civarından. İnce, uzun boyunlu, küçükbaşlı, sürme yeleli bir “Doru”dur bu.  Görünüş itibarıyla da iyi huylu ve munistir. Ahmet Ağa İyi bir alışveriş sevinci içinde atına sevgiyle bakarken; köye getirişinden iki gün sonra atının hasta olduğunun farkına varır. Birkaç günlük kür fayda etmeyince, soluğu can yoldaşı, sırdaşı, kayınbiraderi, biraz da baytarlığı olan bilge Hacı Ahmet Kabalcı’nın yanında alır. Derdini anlatarak, ata bir bakmasını ister. Hacı Ahmet Ağa atı şöyle bir ön muayeneden geçirir ki; Ahmet Ağa’ya iki soru sorar. Birinci soru “nerden aldığıdır”? İkincisi de “Bu ata sahipleri kaç yaşında dediler”?. Ahmet Ağa, atı Haştırın’dan aldığını ve” Üç yaşında tay” diyerek sattıklarını söyler. İşte Hacı Ahmet Ağa’nın bastondan sazı burada akort alır, ses verir. Mizahın taşlamanın, yerginin en hası dile gelir.

İNCE DORU

Kaldırdım kafamı yüksek dinledim

Yüce dağlar şol görünen yol gibi

Bine idim ben dorunun üstüne

Aka idi boz bulanık sel gibi.

 

Of of çeker yekinemez yerinden

Selam alır sağından ve solundan

İyi olsaydı ayrılamazdı elinden

Kaytan boyun çok ürküyor tay gibi

 

Bre uşak bu doruya n’oluyor?

Yaklaşan yan tepiği çalıyor

Sultan Okran zamanını biliyor

Süleyman’dan bir haberi var gibi.

 

Haştırın’da birkaç kürü öldürmüş

Soy olduğun düny’alme bildirmiş

Yaşı varmış binüçyüzü doldurmuş

Peygamberin Ugap’ıyım der gibi

 

Çember cinsi derler imri ılgıt atına

Eskici Ahmet evsin kursun .ötüne

Her kartalın dişi geçmez etine

İki binlik bir ihtiyar pir gibi

 

Dalmış zevke güne karşı yatıyor.

Eskici Ahmet yaman değnek atıyor

Yavuz kaçan tosbaları tutuyor

Şihri cazı şembar cinsi der gibi

 

“Doruymuş”,  “kır” olaydı felekte

Bir çift tüyü kalmış iki kulakta

Kayseri’de Karaman’da Frenkte

İnce doru yeryüzünde bir gibi.

 

Kabalcıoğlu bunu böyle söyledi

İnip aşkın deryasını boyladı

Doru halin bana takrir- ikrar- eyledi

Yaz gününe inceliyor kol gibi.