Alaüddevle
Makale
Yalçın ÖZALP
ALAÜDDEVLE
Şehir halkında Aladan diye bilinen ve şimdi “Aladan Bahçeli Evler “ adı ile bu bir mahalle olan eski şehir mezarlığındaki bu mezar, eski mezarlık imha edilerek yerine gece kondular yapılırken, Hatice Hatun tarafından basit bir türbe yapılarak korunmuştur.
İnanışa göre.”Bazı darda kalanlar, dar vakitte yanıma gelsinler “ dediğinden türbe, halen halk tarafından güneş doğmadan ve güneş aştıktan sonra ziyaret edilmektedir. Ziyaretçiler bilhassa Allah (C.C)tan evlat isteyenlerdir. Bu zatın yüzü huyu hürmetine istenen çocuk doğduğunda, adı muhakkak Alaaddin konulur.
Tarihler, vesikalar, tarihçiler ne derse desin, Maraşlı, Aladan’dan Alaüddevle Bozkurt Bey’in yattığına inanmaktadır.
Alaüddevle Bozkurt Bey, saltanatının ilk zamanlarında memlük Sultanlığı’nın tarafını tutarak 895/1498’ de Şah Budak’ı tutup, Mısır’a teslim etmiş ve orada idam edilmiştir. Bu hadiseden sonra Alaüddeyle, bir hayli Müddet Osmanlılar’la hoş geçinmiş, hatta kızı Ayşe’yi ikinci Bayazıt’a nişanlanmıştır. Bu evlilik sonunda Selim Han ile bahtsız Şehzade Korkut doğmuştur.
Alaüddevle’nin kızı Benli(Beğlu) Hatun’un güzelliği dillere destan olduğundan, Şah İsmail’de dünür göndermiş, Alaüddevle, “Mezhebi farklıdır diye kızı vermemiştir. Genç ve mağrur Şah, heryeri yıkan zelzeleli bir ordu ile apansız Osmanlı topraklarından geçerek müdafasız olan Zülkadiriyi arazısını talan ve istila edince Alaüddevle dehşet içinde dağlara kaçmıştır.
“Hırsını alamayan Şah, Zülkadir Hanedenı’nın kabirlerini deştirip kemiklerini çıkarmış, çeşitli hareketlerden sonra yaktırmıştır. Yakaladığı Alaüddevle’nin oğlunu ve kızlarını kebap ettirerek, gözleri dönmüş askerlerine yedirtmiştir. “ derler.
Hatta bazı kayıtlarda, askerlerin birbirlerinin elinden kapışarak yedikleri rivayet olunmaktadır.
Memlük Sultanları ile iyi münasebetleri sonunda, torunu Yavuz Sultan Selim Han ile araları açılmıştır. Sultan Selim Han, Osmanlı’ya sığınan Şehsuvaroğlu Ali Bey’e Kayseri sancağını tevcih etmiştir. Bu hadise, Şehsuvaroğlu Ali Bey ile araları açık olan Alaüddevle ve oğlu Bozuk Hakimi Süleyman Bey’in itilaflarının, büyümesine sebep olmuştur.
Sultan Selim Han İran üzerine yürürken,Bozok Bey’inden bir miktar süvari vermek bir tarafa, selim Han’ın askerinin ardına düşerek, zahire alaylarını vurmak gibi eşkiyalığa cesaret göstermiştir. Bunun üzerine Sultan Selim Han, Mısır Sulatanı Kansuh Gayriye bir mektup yazarak;
“..Alaüddevle’yi zaptedin Asker-i İslam’ın yolu üzerimde haydutluk yapıyor. Hakkından geliniz yoksa ben gelirim.” der.
Kansuh Gavri mektubu okuduğu zaman çok kızar .“…Hakkından gelmeye kadirsen, gel” diye cevap yazar. Gavri, bir mejtupta Alaüddevle’ye yazarak, Osmanlılara elden gelen zararı yapmasını tavsiye eder.
Aşağıdaki kayda yalnız Evliya Çelebi Seyehatname’sinde rastladığımız için kaydetmeden geçemedik.
“….Sultan Selim Çaldır Sahra’sında Şah İsmail ile cenk ederken ne görsün. Yirmibin kırmızı şalvarlı cündi Mısır Silahşörüyle, yirmibin Alaüddevle’nin zülkadiriye pehlivanı ve elli bin Türkmen askeriyle birleşip Selim Han’ın askerini oraya alıp kıra kıra bozmak niyetinde iken, zafer rüzğarı Selim Han tarafına esip bütün Türkmen ve Mısırlılar’ı kılıçtan geçirerek Şah İsmail ancak yetmiş kişilik maiyetiyle İran’a can atabildi” demektedir.
Sefer dönüşü Sultan Selim Han: “Anlar bir tarife-i bi hiref ve sınaat ve cemaat-ı bi akl-ü-bi da –at” onlar meslek ve sanattan anlamayan itaatsız ve akılsız bir topluluktur dediği Dulkadirli üzerine Rum—eli Beylerbeyi Tavaşi (iğdiş) Sinan Paşa’nın emrindeki kuvvetleri ve bölgeyi çok iyi tanıyan Şahsuvaroğlu Ali Bey’i sevk etti.
Sinan Paşa’nın kuvvetleriyle Elbistan’a geldiğini duyan Alaüddevle, her sıkıntıya düştüğünde yaptığı gibi çok sarf olan Turna Dağı’na çekildi. Ailesini ve hazinelerini buraya naklettirdi.
12 Haziran 1515’te savaş başladı. Osmanlı tarihçilerinin dediğine göre, Şahsuvaroğlu Ali Bey cenk meydanına atılarak Dulkadirli kevvetlerine:
“…. Kani benim pederim Şahsuvar Devletu’nde Nan-ü nimetten bahrement (Nerde, babam Şahsuvar Devleti’nin nimetlerinden nasibini alanlar.) ve nice in, amı ve ihsani ile ser-bülend (ve niceiyilikleri ile yücelenler.) hukuk-u ni-meti riayet edüp mihr-u muhabbetten dem vuran ahbab oldur ki, kavlinde sadıktır. (Nimetin hakkı için aşk ve muhabbetten bahseden dostlar, sözüne sadıktır.) ve bu hinde bana ve pederime yar ve muvafıktır./ve burada da bana ve pederime dost ve bağlılıklarını göstermelidirler. Sancağım dibine cem olsun ki can-ü baş ile emin olmaya sahub kıran-ı cihan sultan Selim han’dan rica deyim.(bu kişiler “sancağım altına toplansınlarki, canlarının ve başlarının kurtuluşu için cihanın gerçek sultanı Selim Han’dan ricada bulunayım.diyunida edince Dulkadir kuvvetlerinden bir kısmı Alaüddevle’yi terk ettiler.
Savaş meydanında, Alaüddevle’nin oğlu bozok Hakimi Süleyman Bey öldürüldü. Alaüddevle 30.000 kişilik askeriyle Turna Dağı’nın sarp yerlerine çekildi. Şehsuvaroğlu Ali Bey, yerine buldu. Üç saat süren savaş sonunda ağır bir darbe vurularak dört oğlu daha öldürüldü.
Bozguna uğrayan Alaüddevle Andırın tarafına doğru kaçtı. Maiyetindeki askerlerin çoğu dasarp ve fakir dağlarda açlık, hastalık ve sefaletten mahvoldu. Alaüddevle:
“-Askerim ne oldu diye sormuş?
“-Sır oldu demişler.
Bugün askerin sır olduğu bu dağlarımız halkımız tarafından sır dağları diye anılmaktadır.
İki ağır mağlubiyet, beş oğlunun ölümü ve askerinin sır olması karşısında zaten pir-i fani olan Alaüddevle çok mütessir ve perişan olur.Bu felaketler karşısında zaten pir-i fani olan Allaüddevle, rastladığı bir çobana:
“Beni şu tabanca ile vur yada şu kılıç ile öldür” demiş.
Çoban:
“Ben seni öldürürsem, beni de öldürürler” diyerek kaçması üzerine Alaüddevle, yanındaki bir heybe altını göstererek:
“İşte bunlar senin olsun” al beni şu candan kurtar.” Diye yalvarınca çoban Alaüddevle’ yi öldürmeyi kabul eder.Çobanın ilk vuruşunda canı çıkmayan Alaüddevle çobana dua eder.Çoban,ikinci bir darbe ile öldürmeyi başarır.
Alaüddevle’ nin cesedi, Osmanlılar’ ın eline geçince, başı gövdesinden ayrılır.Bazı rivayetlere göre başsız cesedi, dört oğlunun cesedi ile beraber Gökçebel Dağı’nın Çuhardalı civarında Kale kısığı denilen yerde, yol kenarında asır dide (asırlık) kamalak ağaçlarının gölgeliğine defnedilmiş. O taraf ahalisi Alaüddevle veya eletdele Padişah zamanında şöyle olmuş veya böyle olmuş, böyle gelmiş diye birçok şeyler naklederler. Bahis konusu olan kabirlere çok hürmet eden ahali bilhassa yağmur duasına, bu kabirlerin başına çıkarlar bir derdi olan , bilhassa çocuğu olmayan kadınlar,kurban adıyarak maili maram olmaya uğraşırlar.(emellerine ulaşmaya uğraşırlar)
Ölümüne merg-i heyin (alçakça ölüm) deyimi tarih düşürülen Alaüddevle’ nin kesilen kellesi, bal doldurulmuş bir kıl torbanın içine yerleştirilip,Göksun’a gelmiş bulunan torunu Yavuz Sultan Selim Han’a sunulur. Sultan Selim Han bir gün Hasan bey adındaki elçi ile Fetih-nme ve Alaüddevle “ nin kesik başını Memlük sultanı ‘ na gönderir.
Elimizdeki kayıtlar; “ Alaüddevle’ nin hazinesi ‘ nden ve Dul Kadir topraklarının işgalinden ele ele geçen ganain ( ganimetler) Çaldıran ‘ ankinden fazla idi…” derler.
Bazı rivayetler Memlük Sultanı’na gönderilen Alaüddevle ‘ nin başı geri Maraş’a gönderilmiş ve Ulu camii’ nin haziresinde defnedilmiştir.
Bazılarıda, Alaüddevle’ nin Memlük Sultanlığı’ ndan geri gelen başının Aladan ‘a
Defnedildiğinden; hatta bazıları da Aladan’ a Andırın’ daki gövdesininde getirildiğini… başı ile gövdesinin Aladan’ da gömülü olduğunu söylerler. İşte bizim Aladan’da yatan,Alaüddevle’nin başı mıdır, gövdesi midir,hem başı hem gövdesi midir, yoksa başkası mıdır?... kimse bilemez.
“Allah-u alem”deyip bitiriverirler anlattıklarını Gelelim-Alaüddevle’yi katleden çobanın hal-ü pür melaline:Derler ki ilk darbede ölmeyince,canı yanan Alaüddevle çobana beddua eder. Güya Alaüddevle’nin ın kısa-ı te-şirinden olmak üzere o vakitten beri bu sülale “ Çıngıllı Oğulları “denmekle maruftur. Tekin değillermiş.Her biri bir derde uğrarlarmış. Kimisi kör. Kimisi de deli olurlarmış Bunların hiç biri sağlam adamı bulunmazmış. Bu aile kabahatlerinin affı için mezarlara herkesten çok saygı, ziyade hürmet gösterirlermiş.Halk arasında bu ailenin itibarı yokmuş. Eletdele Padişah’ın katili olan çıngıllı oğulları şeametleriyle (uğursuzluklarıyla) meşhurmuş.” Diye anlatırlar.
Şimdide Çıngıllı Oğullarını dinleyelim:
Ailenin büyüklerinin yanında bulunan mühür ve bıçak bir çok derde devadır. Mühür bir kağıt üzerine basılır, gelen hastaya verilir.Hasta mühürlü kağıdı aldıktan sonra Ashü-ı Kehf’ in her birine birer Fatiha okunur. Kıtmin içinde, satın aldığı bir somun ekmeği köpeklere verir. Ayrıca mühürlü basanın atasınada Fatiha okur. Para vermeden oradan ayrılır. Bıçağın üzerinde ayet-i kerimeler yazılıdır. Gece yakalanan bir yarasa bu bıçakla kesilirse kör gözlere sürüldüğünde gözlerin açıldığı rivayet edilir.Mühür ve bıçağın sahipleri, ikisinin kaybolduğuna halen hayıflanmaktadır. Mesela Bu aileden birinin anası tarhana toplarken Hac’ca giden oğlu aklına gelir. Üzerinden geçen leyleklere,”Hacı leylekler şu tarhanadan bir parçada oğluma götürün.”der. Bunun üzerine bir leylek inip bir parça tarhana alır ve havalanır. Hac’dan dönen oğlu,Hac’ta iken,önüne bir parça Maraş tarhanası düştüğü anlatılır…