Düşten Gerçeğe

Bu ülkenin insanları (hele çocukları) hep düş görürler. Düşünde olurlar, olmazlar yaşarlar. Hayra yararlar. Bu ülkede nedense hayal fazla kurulmaz. Hayalimizi de düşlere yükleriz. Bizim oralarda düşü, düldül dağına baka baka yorarlar. İşte kitap bu hesap; düş ülkesinden gerçek dünyasına bir yolculuktur. İnişli-çıkışlı, zorlu, dolambaçlı, engebeli yolculuk.

Biraz okuyuculara kulak verelim.

  1. “Yoğun bir emek ve birikim sonucudur yazmak”.
  2. “Gerçek bir yaşam öyküsü bir yurdumda içecek kadar akıcı”.
  3. “Kalbini yüreğiyle birleştiren sevgi insanı. Düşünceleriyle, duruşuyla, bilgeliğiyle, bize örnek olan yol gösteren İsmail Aslan’ın; anılarını, düşlerini anlattığı “düşten gerçeğe””
  4. “Torosların gururunu hayatına felsefe yaparak anılarıyla ışık tutan insan”
İsmail Aslan önsözünde kitaba şöyle başlar. “Düşten gerçeğe; Anadolu köylerinde başlayan, bir ışıklı kentler düşlemesi ve bu düşe ulaşabilme yolundaki yürüyüşün öyküsü.”

Kitap ikinci kuşağa hitap eder (keşke herkes torunlarına böyle güzel miras bırakabilse). Bu ülkenin temel problemi tutunmak. Bu kaygı İsmail Aslan’da da var. Torunlarına “sevgili torunlarım, kaya parçasına saldığı kökle yaşama tutunan Toros Dağlarındaki ardıç ağaçlarını görmenizi çok isterdim” derken onların zirveleri, ardıç ağaçları gibi köklü olmayı, köklerimize tutunmayı, kırların hür havasını salık vermektedir.

Düşten gerçeğe destansı bir anlatım taşır. Cümleler saf ve temiz. İnançlı ve kararlı bir hayatın adım adım cümleleri. Bir çırpıda okunuyor.

Çukurova yazarları metin yazıyorsa Yaşar Kemal, şiir yazıyorsa Karacaoğlan kanatları altında gibidir. Bir yönüyle kitap son elli yılın Çukurova’sının sosyal, geçmişi, tarihi.

Düşten gerçeğe, dolu bir yaşamın kitabı. Köyden kente yürüyen, kente tutunan, mücadeleye devam eden aydının hikâyesi. Kitabı kendi sözleriyle okuyucuya sunalım; “kendi şahsında Anadolu karanlıklarına ışık olan binlerce öğretmenden birinin öyküsü”.