Mehmet Doğruca

Tahsin Sarıbıyık’ın Tirşik Dergisinde Yayınlanması İçin Mehmet Doğruca İle Yaptığı Söyleşi

Tahsin SARIBIYIK- Mehmet ağabey, Akifiye’den başlayarak, Adana’da çeşitli fabrikalarda personel ve kurucu müdürlükler yaptıktan sonra emekli olup, Adana’da yaşamaya devam ettiğiniz hayat yolculuğunuzu anlatır mısınız?


Mehmet DOĞRUCA
- Bu görüşmenin çapı ne olacak. Detaya gireyim mi?

Tahsin SARIBIYIK- Bu bir söyleşi olacak.  Tirşik Dergisinde yayımlanacak. Detaya girebilirsin. Bu bir kayıt bu gün belki özet olur yarın hepsi yazılır. Önemli gördüğün her şeyi anlatabilirsin bir sayıda çok olursa ikiye üçe bölünerek yayımlanır.


Mehmet DOĞRUCA
- 1933 yılında Kafkas kökenli bir aileden Akifiye’de doğmuşum. Köyde eğitmenlik vardı. İlkokul bire köyde başladım. İki sene köyde okuduktan sonra üçüncü sınıfta Kadirli’ye geldim. Ve ilkokulu Kadirli’de 1947 yılında bitirdim. Kadirli’de ortaokul olmadığı için iki sene ara vermek suretiyle Kadirli’de ortaokulun açılışını bekledim.1948 yılında Kadirli ortaokuluna başladım. Ve Kadirli ortaokulunu bitirdikten sonra Adana Erkek Lisesine kaydımı yaptırdım. Dört yıl lise tahsilini Adana Erkek Lisesinde tamamladım. O zaman lise dört sene idi.


Tahsin SARIBIYIK
-Evet

Mehmet DOĞRUCA- Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine girdim. Ve iktisat fakültesini bitirdim.


Tahsin SARIBIYIK
-Kaç yılında bitirdiniz?

Mehmet DOĞRUCA- 1960 yılında bitirdim. 1960 yılında Galatasaray lisesinde on ay memuriyet yaptım. Ve oradan sonra Kadirli’ye döndüm. Kadirli’de bu bekleme döneminde 6 ay matematik ve Türkçe dersi hocalığı yaptım.

Tahsin SARIBIYIK-Hocalığı ortaokul damı, lise demi yaptınız?

Mehmet DOĞRUCA- Ortaokulda yaptım.

Tahsin SARIBIYIK- Herhalde o zaman Kadirlide lise yoktu.

Mehmet DOĞRUCA - Evet. Ve bu arada üniversite son sınıfta iken hala eşim olan Ceyhanlı Meliha hanımla nişanlandım. 1962 yılında yedek subaylık okulu ile kıta arasındaki 15 günlük tatil döneminde evlendim. Askerlik hizmetinden sonra Adapazarı Zirai Donatım Fabrikaları Müessesine muhasebe kontrolörü olarak intisap ettim. Bir müddet muhasebe kontrolörü olarak çalıştıktan sonra, oranın personel şefi oldum. Muhasebeden personele aktarıldım. 1968 yılında isteğim üzerine Zirai Donatım Bölge Müdür Muavini olarak Adana’ya atandım. Adana’da dört ay bu görevde kaldıktan sonra özel sektöre geçtim. Özbucak’ta beş yıl çalıştım. Özbucak’ta çalışırken Mensa kuruluyordu. Mensa’nın kurucularından İbrahim Tekin Milli Mensucat’ın genel müdürü idi. Milli mensucatla Özbucak’ın toplu sözleşme müzakereleri müştereken yürüyordu, o müzakerelerde ben de işveren sözcülüğünü yaptım dolayısı ile oradan beğenildim galiba, bir teklif geldi. Buranın şartlarından daha iyi olmak üzere Mensa’nın kurucu Müdürü olarak Mensa’ya atandım. Mensa’da sekiz buçuk yıl hizmet gördükten sonra 1981 de çiftçilik yapmak üzere emekli oldum. On altı ay emekli kaldım. Bu arada Güney Sanayi kapanmıştı tekrar açılma dönemine girdi. Beni aldılar. Güney Sanayi’yi açan ekipten olmak üzere Güney Sanayi’ye geçtim. Orada da 1989 yılına kadar hizmet verdikten sonra tekrar emekliye ayrıldım. İş hayatım aşağı yukarı bu kadar. Bu dönem zarfında sosyal hizmetlerde bulundum. Sosyal hizmetlerde görevimin dışında çalıştım. Kafkas derneğinin başkanlığına seçildim. Bu 1971 yıllarına rastlar. Bir ara anarşi nedeni ile idarede sıkıntılarımız oldu, sosyal faaliyetlere ara verdik. Tekrar 1990’ lı yıllarlın başlarında Kafkas derneğinin başkalığını 6 yıl yaptım.


Tahsin SARIBIYIK
- Dernek başkanı iken anarşi döneminde sosyal çalışmalarınıza ara verdiniz, sonra yeniden devam ettiniz mi, yoksa derneğimi kapattınız?

Mehmet DOĞRUCA- Dernek devam etti ben ara verdim.

Tahsin SARIBIYIK- Dernek faaliyetine devam etti siz ara verdiniz.

Mehmet DOĞRUCA- Evet, Ama bu arada kapandı geri açıldı.

Zirai donatımda Adapazarı’nda iken bir yardımlaşma derneği kurucu başkanı olarak ve orda çalıştım. Uzun süre başkanlığını yaptım. Zirai Donatım da çalışırken Ölüm Sandığını üyeliğini yaptım. Zirai Donatım Sağlık Sandığı kurucu üyesi oldum. Ayrıca Zirai Donatım Fabrikası mensupları olarak bir yapı kooperatif kurduk. Kurucu başkanlığını yaptım. Sapanca gölü kenarında mensuplarımıza 25 dekar yer aldık. Buraya döndükten sonra kısa süre, bölge müdürlüğünde sosyal faaliyetlerde bulundum. Özbucak’ta hemen hemen hiç sosyal faaliyet yoktu. Özbucak fabrikası yardımlaşma sandığı kuruculuğunu yaptım. Ayrıca Özbucak mensupları yapı kooperatifini kurduk. Kurucu başkanlığını yaptım. Ayrıca yakın zamana kadar oturduğum Özbucak apartmanı da o kooperatif olarak yaptırdığımız bina. O zaman yapıldı inşaatına ben nezaret ettim. Mensada da bir Mensa mensupları yardımlaşma derneği kurduk. Kurucu başkanlığını yaptım. Güney Sanayide kayda değer bir sosyal çalışmam olmadı. Bu resmi görevlerim yanında başka bir resmi görev daha yaptım işverenler sendikası başkanı oldum. Yetkili olarak bulundum.


Tahsin SARIBIYIK
-İşveren temsilcisi  olarak bulundunuz. O zaman işçi sendikaları ile görüşmeler yapılıyordu. Bu görüşmeleri siz yürütünüz.


Mehmet DOĞRUCA
- Evet evet o zamanlar daha canlı idi, o zaman geniş ve uzun sayılabilecek sendikacılık hayatım oldu. Adapazarı’nda iken devlet memurları sendikası kanunu o zaman yürürlükteydi. Marmara bölgesi kamu personeli sendikasının iki sene genel başkanlığını yaptım. Ve ciddi sayılabilecek hizmetlerde bulunduğumu sanıyorum. Ben Özbucak’ta iken durum öyle gerektirdi. Şu anda Adana’da hala şahsiyetini devam ettiren yardımlaşma derneğinin kurucu heyetten sonra ikinci başkanlığını yaptım.


Tahsin SARIBIYIK
- Tamam

Mehmet DOĞRUCA- Böyle devam ederken Kadirliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin kurucu üyesiydim. İlk etapta Andırın Derneğinin kurucu üyesi ve Andırın Derneğinin kurulma kararı benim evimde kararlaştırıldı.


Tahsin SARIBIYIK
- Sizin evde karar verildiğini söylediğiniz bu çalışmaya izin verilmedi herhalde.


Mehmet DOĞRUCA
- Evet kırmızı kart gördük. Özellikle Kafkas Derneği faaliyetlerinde başkanlığım zamanında önemli sayılabilecek tesisi derneğe kazandırdım. 1995 ten bu yana da aktif görev olmadım. Halende KAFDER Federasyonunun onur kurulu üyesiyim. Ankara’da KAFFED Federasyonu vakfının onur üyesiyim. Onlarla ilgili çok ciddi bir faaliyetim yok. Öyle şeklen çağırırlarsa giderim. 1981 yılından 2002’ye kadar hem Andırın’da hem de Kadirli Anavarza Kalesi civarında çiftçilikle meşgul oldum. Aşağı yukarı yaşamım böyle kısaca özetlenebilir.

 

Tahsin SARIBIYIK- Mehmet ağabey Çerkezlerin Türkiye’ye gelişi ne zaman ve nasıl gelmişler o konuda bilgin var mı?


Mehmet DOĞRUCA
- Var tabi eğer ben kendi geldiğimi anlatacak olursam. Şöyle; Rusya Kafkas halkları savaşı ve özellikle Osmanlının fiilen olmasa da gizli desteklemesi, bu savaş 79 yıl falan sürüyor. Osmanlı taahhüdüne rağmen kendi fiili desteği sağlayamamış. Muhtemelendir ki o eksikliğin muhacir kabulü ile ilgisi vardır. Ve orada Çerkez dediğimiz 32 boydan ibaret Çerkezler, aslında zaten Osmanlıların Kafkas halkına verdiği isim. İyi asker anlamındadır. Kafkasya’da Çerkez tabiri pek kullanılmaz. Çerkez diye bir ırk yok. Düzenli ordu ile münferit boylardan oluşan milislerin çarpışmaları; Kafkas gruplar yenilmiş. Kafkasya’dan atılmışlar. Dernekçilik hareketinde bu kişilere göçmen veya muhacir demiyoruz. Sürgün diyoruz. Çerkezler 1864 yılında yaşamak üzere çok acı muhacerete tabi tutulmuş. Büyük çoğunluğu deniz yolu ile 1867 de Samsun’a İstanbul’a o zaman Osmanlıların elinde olan Varna’ya çok cüzi bir kısımda Trakya’ya Kuzey Karadeniz’e, Karadeniz’in kuzeyinden kara yolu ile intikal etmiştir. Benim ait olduğum aile Varna’dan Piriştina’ya geçmiş. Nüfusun çoğu Arnavut olduğu için iki kardeş dedemin babası ve amcası Arnavutça öğrenmişler. Oradan Bursa İnegöl’e intikal etmişler. Bursa İnegöl’de yaşarken ablalarının beyi Akifiye’ye gelmiş Akifiye’de kalırken kayınlarını gitmiş Bursa’dan Akifiye’ye getirmiş,  köyde kendisine arka olsun diye. Bizim Akifiye’de oluş şeklimiz bu şekilde.


Tahsin SARIBIYIK
- Mehmet Ağabey Andırındaki eşkıyalarla ilgili tanık olduğun duyduğun bir bilgi var mı?


Mehmet DOĞRUCA
- Tanık olduklarımda var. Bana sorarsan Türkiye’nin hele hele biraz varlıklı insanların kendi insanımızdan çektiğini hiçbir düşmandan çekmemiştir. Yanı çok uzayacak yoksa benim dedem bir cihan harbi gazisi kolu arızalı, yaralı şarapnel çarpmış. Dedem eşkıya tehdidinden evinde yatamazmış. Bizim eski evde bayağı böyle askeri tedbir olan ahıra, atlama yeri vardır. Yazın o dönemler boy çukurlarında yatarmış. Ondan kalmada bir filinta vardı; alman mavzeri, düğünde kız tarafına hediye etmiş. Eşkıyanın iki türlüsü vardır. Bir kötü yollarla eşkıya olanlar. Birde kazara eşkıya olanlar. Mesela Kadirli’li Bebek Ağa’yı tanırım. O bir çatışmada düşman sahibi oldu. Eşkıya olarak çıktı. Bir kötülüğü de olmadı. Yalnız bunların içinde Osmaniye Bahçeden çok gaddar ufak yapılı bir Mehmet daha vardı ki, o çok kötü bir eşkıya idi. Kadirli’li bizim köyden, ben gördüm. Sonunda bizim köylüler tarafından vuruldu. Yaşlı başlı adama çok eziyet etmiş, askeri talim gibi yat kak yaptırmış. Kürt Hacı vardı o da bir dönem eşkıyalarından öbür eşkıyaları bilirim ama görmedim. Daha gerisinde zaten bu Sarıçamda Kozan yolundaki eşkıya itlafı denen bir hadise var.


Tahsin SARIBIYIK
- Evet evet


Mehmet DOĞRUCA
- Bizim çocukluğumuz dönemde de eşkıya vardı. Biz çok sıkıntı görmedik eşkıyadan. Fakat dedem çok sıkıntı görmüş. Eşkıya avından kurtulan biri dedeme gelmiş bahçede çukurda biri vardı ama üzerine gelemedik demiş. İdareci olarak şanslı nesiliz çünkü; piyasa şartları bu güne göre daha düzenli idi,  öyle rahattık. Mesela vasıflı eleman bulamıyorduk. Vasıflı elaman azdı tahsilli eleman bulamıyorduk. Ben burada lise mezunu adam bulamadım. Tahminen uzun süre burada kalışta benim iş hayatımdaki en büyük özelliğim. Belki bura ile Andırın arasında gelmiş geçmiş bakanların bile yerleştiremediği kadar insanları işe yerleştirdim. Tabi o zaman ihtiyaç ta vardı. Bunlar üç dört binden aşağı değildir. Bu konuda bana ne Özbucak ne  Mensada ne de Güney Sanayide kimse karışmazdı. Öyle bir özeliğim vardı. Sağ olsunar zaman zaman karşılaştığımızda işte sen işe almıştın iltifatları ile karşılaşıyoruz.


Tahsin SARIBIYIK
- Ali Gürbüz Amca ile de söyleşi yaptık. Çokak’tan kağnı ile Ceyhan’a tomruk taşıdığını anlattı sizde tomruk taşıdınız mı?

Mehmet DOĞRUCA- Bende taşıdım çok tehlikeli anılarım var. Çok uzun sürer bir tanesini anlatayım.

Tahsin SARIBIYIK- Anlat

Mehmet DOĞRUCA- Bir maddi karşılık alarak taşıma var birde imece usulü taşımak var. Benim çocukluk hayatımda tahta biçme en zor işti. Tırpan kullanma gibi yapmadığım, kendi ailemin işinde bulunmadığım halde köy işi olup da yapmadığım iş yok. Hala da çok güzel tırpan kullanırım.


Tahsin SARIBIYIK
- Ailemin işinde bulunmadığım halde dediniz. Sizin ekmek için yeriniz yok mu idi yoksa yeriniz vardı siz mi ekmiyordunuz?

Mehmet DOĞRUCA- Yerimiz vardı ortağa verirdik. Altı yedi ortağımız olurdu. Onlar eker biçerdi. 1947 yılında Akifiye ilkokulu inşaatı için lata (tomruğun biçilmiş şekli).

Tahsin SARIBIYIK- Tomruğun kenarları, kapakları çıkarılmış şekli

Mehmet DOĞRUCA- Evet lata getirdik. Bir kaza geçirdim. Onun dışında iki defada Akifiye’den Tokmaklıya lata taşıdık. Üç günde gelir giderdik. 1947 yılında hayatımın ilk parasını lata taşıyarak kazandım.


Dudu SARIBIYIK
- Kağnılarla mı?

Mehmet DOĞRUCA-Evet Kağnılarla gelir giderdik. Sizin gördüğünüz Har boğazının yokuşunda, kağnıların tekerleri taştan taşa atladığında ateş çıkarırdı. Epey Çerkez kağnısı demiri kırıldı orada. Bende getirdim orada sal haline getirilir Ceyhan’a nakledilirdi. Tokmaklı’nın içine şimdiki orman bölge şefliğinin olduğu yerdeki depoya indirirdik. Ali ağabey benden büyüktür.


Tahsin SARIBIYIK
- Başarılı bir bürokrat olarak çalıştınız, gençlere tavsiyeleriniz var mı? Yani hayatlarına nasıl bir yol çizsinler.

Mehmet DOĞRUCA-Şimdi çok klasik olacak. Bir defa bizim zamanımızda elzem olmayan şeyler, şimdi şart haline geldi. Mesleklerini iyi öğrensinler. Öğrenirken mutlaka birkaç lisan edinsinler. Bu günkü şartlarda lisanı olmayan eksik.  Eskiden daktilo kullanamamak eksiklikti ondan sonra ehliyeti olmayan eksiklikti. Şimdi bunlar pek anlam taşımaz oldu. Mükemmel bir iki lisan mükemmel bilgisayar kullanımı yeni devrinin gerekli aletleri… Kullanma yeteneğine sahip olmaları gerekir. Artı hizmeti hafife almadan kendine emanet edilen işi en az kendi işinden daha ciddi takip etmeli… Bu çok önemli… Biz Allah’a şükür kendi işimizden daha çok bize emanet olanı sahiplendik. Sırf işte değil, gençler kendilerine emanet edilen madde ne olursa olsun kendi işlerinden kendi varlıklarından daha iyi sahip çıkmalıdırlar. Bu bir insanlık borcudur ayrıca.


Tahsin SARIBIYIK
- Mehmet ağabey dermekler hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim diyeceğim, ama hangi dernek, Andırın dernekleri tabi.


Mehmet DOĞRUCA
-Dernekler hakkında genel olarak gençlere tavsiyem. Bir defa tüm hayat iş hayatı değildir. Marifet koltuğa birkaç karpuzu sığdırmaktır. Sosyalitesi olmayan insan mükemmel insan, mükemmel idareci olamaz. Onun için bu günün medeniyet ölçüleri teknik, su, elektrik gibi vasıfların ötesinde. İnsanların şeklen kayıt değil, kaç dernekte üye ölçüsü ile ölçülüyor. Onun için sosyaliteyi ihmal etmemeliyiz. Bu bizde büyük eksiklik. Hala da ilişki yapı seviyesindeki düşüklük nedeni ile dernekler türlü türlü yorumlanıyor. Vatandaşlar derneğe karşı hatalı bakış açısı içindeler. Böyle olunca derneklerde fonksiyonunu yerine getiremiyor. Yani insan özellikle bir işe yatkın olmaz ise, ben kendimden bahsedeyim. Netice itibari ile ben bir orman köylüsüyüm. Ve her zamansa köylü olmaktan mutluyum. Her zamanda köylü olmakla iftihar ettim. Ancak bir unvan olarak ta çok büyük memur olamadık. Ben 16 ay emekli kaldıktan sonra tekrar 1989 da işe dönmemek kaydı ile emekli oldum. Ogün bu gün eğer ben bu toplumda kaybolmamışsam birilerince Mehmet amca, Mehmet ağabey, Mehmet bey diye anılıyorsam derneklerdeki aktivitemin sayesindedir. Hala onun için, hayat sadece iş değil. Özellikle Türk mevzuatının çok genç emeklilik işi, insanlarımızın kendilerini sokağa atmasına neden oluyor. Genç emekli olmamak gerekir. Mevzuatta öyle, düzeltiliyor. Atılmış olanlar, kendisini sokağa atanlar, işten kopan insanlarda zamanlarını kahve köşelerinde değil sosyal faaliyetlerde değerlendirirlerse, hem kendilerine hem ülkelerine faydalı olur. Hedefimi tam yerine getiremedim ama, bana bu gün geldiyseniz bu söyleşiyi benimle yapıyorsanız bu sosyal faaliyetlerim sayesinde şu anda konuşmam onun sayesinde.


Tahsin SARIBIYIK
-  Evet

Mehmet DOĞRUCA-Benim gençlere tavsiyem bu.  Değmez hadiselerle laf kalabalığı yapmanın gereği yok.

Tahsin SARIBIYIK- Mehmet ağabey bezen değmez dediğimiz şeyler zaman geliyor veya başka birine göre değerli şeyler oluyor. Bunun için bilgilerin hepsi aktarılmalı ve kayda geçirilmeli.


Mehmet DOĞRUCA
-Yani kökten bahsettik. Hanımdan bahsettik. Çocuklardan bahsetmedik.

Biz işte 1962 yılında evlendikten sonra askerde oğlum doğdu. Bölük dur kandıralı sende dur dedikleri Kandıralı. Kandıra’dan yedek subaylıktan zirai donatıma girince Adapazarı’na taşındım. Haliyle kızım Adapazarı doğumlu. Aşağı yukarı 15 ay var aralarında başka çocuğumuz yok. Olmadı da. Herhalde biraz aile planlamasına uyduk. Şu anda oğlum Bakü Ceyhan boru hattında elektrik-elektronik mühendisi Ceyhan’da çalışıyor. Kızım doktor kıdemli doçent Çukurova Üniversitesi Balcalı hastanesinde.


Tahsin SARIBIYIK
- Ben başkentte biliyordum.

Mehmet DOĞRUCA- Damat Başkentte Başkentin bir ara başhekim yardımcılığını yaptı sonra başhekim oldu. İki yıl Başkent Hastanesinin başhekimliğini yaptı. Onu sınava sokmadılar, idarecilikle uğraştı diye, oda ayrıldı. Kızdan bir sene geride kaldı.

Dudu SARIBIYIK-Hangi bolümdü

Mehmet DOĞRUCA- Nükleer tıpta. Oğlum Göksun Mehmetbey köyünden Kafkas kökenli bir ile evli. Büyük torunum ortaokul ikide onun küçüğü üçüncü sınıfta onun küçüğü kız ikinci sınıfta kızımdan torunum Bilfen 4. Sınıfta.

Tahsin SARIBIYIK-Allah bağışlasın

Mehmet DOĞRUCA Benim çeşitli derneklerden plaketlerim var. Orda konsolun üzerinde.

Tahsin SARIBIYIK-Onların resimlerini çekeyim.

Mehmet DOĞRUCA-Adana orman dairesine müdür olarak Abdullah Sofuoğlu gelmiş. Hemen haber almışlar bir tanıdığım geldi. Yahu ağabey senin arkadaşınmış bu müdür dedi. Hangi partili dedi. Partilerle ilgilenmediğimi belirtmek için söylüyorum. Abdullah Bey genel başkanı olduğum sendikanın yönetim kurulunda yönetim kurulu üyesi idi. Bir düşündüm hiç parti konuşmamışız hangi partili olduğunu bilmiyorum. Abdullah Sofuoğlu’nun halk partili olduğunu burada öğrendim.

Anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Benimle söyleşi yaptığınız için sana ve Tirşik dergisi görevlilerine teşekkür ediyorum.


Tahsin SARIBIYIK
- Mehmet Ağabey bende kendi adıma ve Tirşik dergisi görevlileri adına teşekkür ediyor sağlıklı günler diyor, her şeyin gönlünce olmasını diliyorum.

03.06.2008 Salı günü Mehmet ağabey’in evinde kayıt işlemini tamamladıktan sonra Mehmet Ağabey ve eşi Meliha Hanım, ben Tahsin Sarıbıyık ve eşim Dudu Hanım çay içmek için balkona geçtik. Mehmet ağabey aynı apartmanda oturan Süleyman Yıldırım Rışvanoğlu ve eşi Ganimet Hanımı da çay içmek için çağırdı. Sohbet ederken Mehmet Ağabey iki, Yıldırım Ağabey’ de bir hikaye anlattılar. Bunların önemli olduğunu düşündüm. Ve kayıt yapmak istedim. Kayıt yapacağımı söyleyip Mehmet ağabey’e sordum.


Tahsin SARIBIYIK
-Mehmet ağabey Kadirli’den  Akifiye’ye bir yolculuğunuz var onu anlatır mısın?

Mehmet DOĞRUCA- O aç kaldığımızı bir daha mı anlatacağım?

Tahsin SARIBIYIK- Evet anlat ağabey o çok önemli.

Mehmet DOĞRUCA-İlkokul ortaokul döneminde Kadirlide okurken köyümüze bazen atlı, bazen yayan ekseri yayan gider gelirdik. Kestirme yoldan en az elli kilometre olan mesafeyi sabah erkenden çıkarsak, akşam olmadan bir günde Akifiye’ye çocuk hailimizle varırdık. Ortaokul ikiye geçtiğimiz dönemde yolculuk birinde kamyonla başladı. Kamyon Andırın tarafında üç beş kilometre yol alınca akis kesti yolda kaldık. İkindin üstü, çocukluk tedbirde yoktu aç kaldık. Komşu damlarda karnımızı doyurduk. Gece kamyonda yattık. Sabahleyin güneş yükselirken, bir ağabeyim vardı. Ben dedim ki...Bu akis kesti Adana’dan beride düzelmez. Biz bekleyemeyiz. Yaya yola devam edelim. Kahvaltı yapmadan yola çıktık. Daha yol yarı olmadan açlık başladı. Oradan sorduk buradan şey yaptık yiyecek bulamadık. Yolu saptık. Bulduğumuz damlarda boş çıktı. Ekşimen aradık bulamadık. Andız ısırdık yiyemedik. Velhasıl Yoğun olukta bir kadına yalvar yakar bulgur pilavı ile ayran yedik. Öyle yola devam ettik.


Tahsin SARIBIYIK
- Mehmet ağabey sen şu sızdığını ve serap gördüğünü anlat ki açlığın ne hale geldiği anlaşılsın.


Mehmet DOĞRUCA
-Kadının ne hazırladığını bilmiyordum. Bir şeyler hazırlamaya gidince ben sızmışım. Hayal gördüm herhalde. Yol arkadaşım hayal gördün diyor. Bende ayağa fırladıktan sonra kimseyi göremedim. Arkadaşımın adı Durdu idi. Durdu Çokak muhtarı geçiyor, ekmek alıp yiyelim diyerek yerimden fırladım. Ama kalktıktan sonra Çokak’ın muhtarını da göremedim. Ama takip eden dakikalarda kadın bizim karnımızı doyurdu. Ondan sonrada indik yola devam ettik. Akşam olmadan bu perişanlığa rağmen köyümüze varmıştık.


Tahsin SARIBIYIK
- Akifiye’den biri Ceyhan’dan Akifiye’ye buğday getirmişmiş ya onu anlatır mısın?


Mehmet DOĞRUCA
-Ferdi iyilikler topluma kesinlikle iyilik getirmiyor. Toplumda olmayan şey sende, kısmi olsa da seni rahat ettirmesi mümkün değil. Onun için. Bizim bir deli Zeynep’imiz vardı. Köyde ‘Gâvurun Çerkezleri, züğürt içinde mal artmaz, gavur içinde din artmaz” derdi. Hakikaten toplumda imkanın ne? Ne para var ne vasıta, yok hiçbir şey yok. Fukarada yaya gidecek zenginde yaya gidecek. Zengin belki at bulursa, öğrencide bulamayacağına göre mutlak eşitlik uygulanıyor. Sizler bizlere nazaran kötülük,yoksulluk görme bakımından şanslısınız. Belki biz daha çok kötülüğü gördüğümüz için mutlu olma şansımız sizden fazla. Çünkü sıfırdan buraya geldik. 1942 yılı son asırların Türkiyesi için Anadolu için en kötü yılları idi. Kıtlık yetmiyormuş gibi birde 2. Dünya harbi tedbirleri bunlara ilave geldi. Devletin aldığı tedbirler haklı olarak çok katı uygulandı. Vatandaş aç kaldı. Devlet hububat naklini yasakladı. Vatandaş bir yerde bir şey bulsa, evine götürmede zorda kalıyordu. Mesala bunlardan bir tanesi bizim köyden.  İzzetin oğlu İsmail Ceyhan’nın Karamezar köyünden şu andaki bu köyün adı Adapınar. Bir külek buğday (o zaman bir külek buğday 40 lira idi bir Reşat altını yedi lira ) bulmuş. Gündüz yola gitmeyerek, gece yolculuğu ile gecede yoldan gitmeyerek, bir külek buğdayı sırtında Akifiye’ye getirmiş. Yüz kilometre den uzun yol. Biz bu günleri gördük. İnsanların ot yediğini gördük. Allaha şükür. Şu anda hissettiğimiz ihtiyaçlar çok gelişti, değişti. Bunu tatmin edecek maddi imkânlarımız o oranda gelişemediği için çok huzursuz olabiliriz. Madde olarak dün ile bu günü mukayese edersek imkanlarımız daha iyi .


Tahsin SARIBIYIK
- İyimi? Bilmiyorum ama geçmiş dönemler de insanlar sanki daha mutlularmış gibi.


Mehmet DOĞRUCA
-Madde olarak çok fazla. Bizim çocukluğumuzda Çamurluda düğün var. Giyecek ceketin varsa gelir ceketini giyer ayakkabısını alır giderdiler. Ben o imkânsızlıklardan buraya geldim. Sen onu görmedin. Benden iyi olsan bile benim kadar mutlu olamazsın. İnsan dünden ne kadar iyi ise o kadar mutlu olur. Ne kadar kötüysen o kadar mutlu olur. Dünsüz mutluluk olmaz.


Tahsin SARIBIYIK
- Yıldırım ağabey deminki hikayeyi bir anlat dinleyelim ben araya yazacağım.


Yıldırım RIŞVANOĞLU
- 1942 yıllarında tam kıtlığın açlığın olduğu zaman, kale boynunda bizim buğday ambarımız vardı. İnsanların o zaman ne kadar dürüst olduğunu göstermek için İbrahim Kılıç’ın Babası Kırık Hasanın çocukları aç. Karısı buğday ambarının yanında boş kazan kaynatarak çocukları avutuyor. O anda Gamber amcam buğday getirmek için Kale boynuna gidiyor. Bakıyor kadın boş kazan kaynatıyor. Yemeğin piştiği yok. Niye yemeği pişirmiyorsun çocuklar aç diyor. Kadın oğlum içinde bir şey yok çocukları avutuyorum öyle diyor. Oradan ilki çuval buğday veriyor. Ellişer kilodan yüz kilo kadar buğday veriyor. Bunu un yapın yiyin diyor.


Mehmet DOĞRUCA
- Sende ıskaladın.

Yıldırım RIŞVANOĞLU- Evet orayı atladım. Amcam niye ambar yanınızda buğday alıp yemediniz?

Tahsin SARIBIYIK- Yani ambar onlara teslim ama alıp yemiyorlar.

Yıldırım RIŞVANOĞLU-Siz bize emanet ettiniz biz alamayız diyor. Buğday veriyor un yapın ekmek yapın çocuklar yesin diyor. İnsanların o zamanlarda dürüstlüğüne bir örnek.

Tahsin SARIBIYIK- Teşekkürler.

Galeri


Mehmet Doğruca
Mehmet Doğruca