Şair “Bahattin Karakoç” İle...

Mülakat : Sezai ŞENGÖNÜL

KISA ÖZGEÇMİŞ:

(ELBİSTAN 1930 Doğumlu) Soycak şair bir ailenin ilk erkek çocuğu olan Bahaettin KARAKOÇ, K.Maraş’ın Elbistan ilçesi doğumludur.İlk öğrenimini sonradan Ekinözü adıyla ilçe olan Celâ köyünde, orta öğrenimini ise Adana-Düziçi ve Ankara-Hasanoğlan Köy Enstitülerinde tamamladı.

32 yıl sağlık memurluğu yaptı ve emekli oldu, Şu an Kahramanmaraşta ikamet etmektedir.


Yayınlanmış Kitapları :

Seyran (1973), Sevgi Turnaları (1975) ,Ay Şafağı Çok Çiçek (1983) ,Kar Sesi (1983), Zaman Bir Beyaz Türküdür (1984), İlkyazda (1984), Bir Çift Beyaz Kartal (1986) ,Menzil (1991) Uzaklara Türkü (1991) ,Güneşe Uçmak İstiyorum (1993), Şiir Burcunda Çocuk (Antoloji- H. ÖZBAY ve M. TATÇI ile beraber–1993), Beyaz Dilekçe (1995), Güneşten Öte (1995),Dolunay Şiir Güldestesi (1996), Leyl ü Nehar Aşk (1997) ,Aşk Mektupları (1999), Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman Ay Işığında Serenatlar (2001) ,Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004), Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004), Ben senin Yusufun olmuşum (2006), Gündemde Yine aşk var (2008) .....

 

Aldığı Ödüller ve sunumları:

*1986 Türkiye Yazarlar birliği tarafından yılın şairi seçildi.

*1989 yılında ülkemizi temsilen kültür bakanlığı tarafından “Strugua uluslararsı şiir akşamları” festivaline katıldı ve bir tebliğ sundu.

*1991 yılında Türkiye Diyanet vakfınca düzenlenene Münacaat yarışmasında “Beyaz dilekçe” İsimli şiiri birincilik kazandı.

*1986 -2006 yılları arasında bir çok şiiri bestelendi.

 

“ALFABETİK MÜLAKAT:


“A”
Her şey allahla başlar ve her şey allahla biter. Adaletten hiç şaşmayan bir tek Allah vardır.

“B” Babamı hatırlatır, sanat güneşimdir, mürşidimdir 78 yıllık ömrümün bilançosudur, bir hocaydı yüzlerce hafız yetiştirmiştir, Latin alfabesini kendi kendine ögrenmiştir.Bazı camilere hat yapmıştır, anamın ninnisini hatırlamayız ,ama babamızın okuduğu hamasi şiirlerin tadını biliriz.

“C”Harfi büyüklerin hepsinden daha büyük olan Cenab-ı Allahı hatırlatır.

“Ç” Harfi bana; çiçek çıkarmış bu yüzden çopurlaşmış yüzleri hatırlatır. İkinci çengel müsbet bir işin yönünü kesmek için yapılan siyasi entrikaları tuzakları hatırlatır. Toplumun üzerindeki baskılar her gün yaşadığımız atraksiyonlar başka bir alana ufuklara bakmamızı engellediği için benide etkiler.

“D”Dünya anlamında bir anıt gibi dikili ve etrafa bakmakta yolumu keser, buna rağmen güzel bir dervişlik, sağlam bir dayanışma aydınlık bir düşünce olgusunuda kazandırır.

“E” Dudağı büzerek ağızdan çıkan bu harf bir ismin ilk harfi olduğu zaman “Elbistan” gibi “Elazığ” “Erzurum” ve “Erzincan” gibi kutsal saydığım mekanları hatırlatır.

“F” Yeniler erdem diyorlar ben birazda eski olduğum için iki kelimeyi de kullanırım fakat fazileti erdemden daha zengin bir ifade aracı olarak vurgularım.

“G”Gani gönüllü olmak gülümsemek ve nerede olursa olsun helal güzellikleri helal ölçüde damıtmak anlamında yansır.

“Ğ” Ğ’yi joker olarak saklayalım adaletin yüksekliğin somut bir göstergesi olan dağın ortasında olan sağlığın ifadesi olan “ğ “ harfi ve eskilerin tabiat yenilerin doğa dedikleri cenab-ı Allah’ın yaratmış olduğu güzel nimetlerden, hatta birincisi olan doğa kelimesinin ortasında bulunan harf gibidir.

“H” Eger bir hastalıkla ilgili durumun başında geliyorsa “habis” gibi burgucu bir anlam çağrıştırır. Hadise gibi haberciliğini yapar, hayır gibi mübarek bir kelimenin aydınlığıyla üzerime abanır ve hak kelimesinde başına geldiği zaman mesele çözümlenmiş demektir.hürriyet ve haysiyet gibi şeyleride hatırlatır. Hamlığıda tabi.

“I” Kelimesinin ilk çağrıştırdığı ülke olarak ırak'ı olan bitenlere karşı soğuk davranırken

Ilımlı bir tavır sergilemeyi ısmarıçcı olmaktan ziyade, ısmarlananları karşılamak yeteneğinin çağını, sonsuzluğa açılmak içinde benim mitim olan ırmaklara karışmayı, bir ırmak olmayı yahut düşüncelerimle bir ırmak olmayı.

“İ” Her Müslüman Türk çocuğuna annesinin ninnileriyle birlikte sık sık, yan yana söylenilen ilahiler de ruhu ve beyni şekillendirir, bir ilahımız olduğunu bu ilahın şu veya bu kavim şu ve veya bu kişinin ilahisi olduğu gibi canlı ve cansız bütün cemaatin ilahı olduğunu hatırlatır.

her harf üzerinde bir kitap yazacak kadar zengindir ama böyle sınırlı bir mülakatta açıklamayı gerek görmüyorum bir defa bir şehir olarak “istanbulu” bir Peygamber olarak ve ilk defa putları kıran bir peygamber olarak oğlu “İsmaili” kurban etmekten çekinmeyen hazreti İbrahim'i yeryüzüne kazandırdığı için onu hatırlattığı için ayrı bir yeri vardır.

“J” “Jan jak Russonun” dışında j harfiyle başlayan “jandarma” deyimine de , uydurma jan dark hikayelerine de karşıyım pek müsbet bir tarafı yok.

“K” Sözün kaymak gibisini severim yüzün kaya gibisini sevmem.Sazın kıvrak çalınmasını, özün kepek gibi olanını sevmem.

“L” Bilirsin kelam bir kelime olduğu kadar bir ilim dalıdır, dolayısıyla kelam lafzı hatırlatır bana lafz geniş boyutuyla ele alındığı zaman kutsal olan kelimelerden bir kelimedir, insanlar türlü türlüdür; tirani dervişleri aşıkları vardır, garibanları vardır, yitikleri vardır, bütün bunlarıda bir sığınak düşündüğümüz zaman L bir limandır Lehv-i kalemdeki tescilimiz ilm-ü ledünden içimize esen ilham kaynağımızdır.

“M” Maksudumuzu merakımızı muhasebemizi mükellefiyetimizi nirengi noktaları halinde işaretleyen bir anahtar harftir.

“N” Nobran gibi Nadan gibi kelimelerin başına geldiği zaman hoş karşılanmaz ama nail olmak gibi bir sebeb ve sonuç bildirgesi olan kelimenin başına geldiği zaman insanın içi çiçeklenir helede tazeliği civanlığı vurgulamak için kullandığımız nevcivan ve nevbahar gibi kelimelerin başına geldiği zaman gecemizde gündüzümüz de şenlikli olur eşit olur. Mühim olan bunları yerinde ve zamanında yaşayabilmektir.

“O” Tek başına kullanıldığı zaman bir üçüncü şahıs zamiridir, onunla dediğimiz zaman bir birlikteliği çağrıştırır. Olmak dediğimiz zaman kararlılığımızı ve somut kararımızı ortaya koymak anlamındadır. Mesela ortadadır dediğimiz zaman ne tam bana ne tam sana ne tam şuna yakın mesafededir, ortadadır anlamına gelir, şimdiki hayatımızında gelecekteki hayatımızında bir ucundan çekiştiriyor demektedir. Oymağı oyağı oynağı hatırlatır.

“Ö” Motorize olmadan önce kara sabanla sürer eker biçerdik, bu oluşumun öznesi cefakar öküzlerdir, öküz aslında cefakar hayvandır boyunduruğa koşulur, nodullarla dürtüklenir

canları yanar genede itirazda bulunmazlar, bununla kalınsa oda yeterlidir ama hakaret amaçlıda bazı insanlar bazı insanlara öküz diye hitab eder, sanırım bu ince ironiye öküzler haklı olarak sabır gösteremezler. Ömür dediğimiz zaman insan hayat sürecini genişletemiyor sınırlı görüyor bitişlidir başlangıçlı olduğu için halbu ki. Öpüş kelimesinin başlangıcında kullanıldığı zaman çıkar için korkudan “el etek öpenleri” çağrıştırdığı gibi bunun aksine sevdiklerinin yüreklerinden aşkla öpmekde gelir, ve bütün eylemlerin sonunda sınıra vardığında karşına ölüm dur diye bir tabela asar, o zaman gerçek hayatta birbirine selam vermeden geçenler birbirini aşağılayanlar ne servetiyle ne rütbesiyle ne makamıyla sadece sırtlarındaki kefenleriyle aynı toprakta yan yana uzanırlar, sanırım en büyük ibret alacağımız husus budur.

“P” Harfinin bende hatırlattığı ilk şey “Pezevenk” tir, ve bu beni ürpertir. Bunu insanlığa yakışır bir kelime yada kavram olarak kabul etmek tihniyet meselesidir. Böyle olmasına rağmen bu kelime ve kavram günümüzde çok gündemdedir. En sevdiğim P harfi ile başlayan kelimede “Padişah” bu kelimede bir çok beyinsizi rahatsız edecek, ve alerji oluşturacak bir yapıya sahiptir. Pek'i severim pak' ı severim piç'i sevmem, bir zaman Pakistanı’da seviyordum onlarda Amerikalılara yamadım veya yamadılar sevmez oldum.

“R” Rahim olan, Rezzak olan Rahman olan yüce rabbimizin güzel adlarını çağrıştırdığı için

R yi özellikle severim.

“S” Sevgiden sevgiliden söz açılırken “S” yi yüreğiyle öpmeden yola çıkanlara ne aşık derim nede sevgiyi özümseyen biri olarak görürüm. Sabrında ana kapısıdır, selametin habercisidir, sözün motorudur, kaçak olarak aralara sızsada ,sığlığıda bünyesinde barındıracak kadar sabırlıdır. Bu harfin bir çengel gibi olması korkudan fazla güven vericidir.

“Ş” Şer gibi bir kelimenin baş harfi olmasına rağmen şükür gibi, sabır gibi muhtevası zengin iki kutsal kelimeyi de kanatları altına aldığı için “Ş” harfini selamlamayı bir borç bilirim. Cenab-ı Allah Şerlerden cümlemizi saklasın, En önemlisi Kuran-ı Kerim'de adlarından daha çok olumsuz olarak bahsedilen şair ve şiir konusuna gelince yine allaha hamdederim ki açık kapıda bırakıyor, şiirinde şarinde hasını işaret ediyor. Cahiliye döneminde bile şekil olarak çok güzel şiirler yazılmıştır, yedi askı şairlerinin zamanında yazdıkları ve kabenin duvarına astıkları şiirler gibi modern şiirin habercisi şairler ve şiirler vardır. Kuran nazil olduktan sonra ayetlerdeki o ses uyumu arap şairlerini ve toplumunu sarstı, bunu şiir olarak Peygamberimizi de şair olarak nitelemeye başladılar, peygamberimiz Kuran'ın Cenab-ı Allah tarafından indirildiğini kendisininde Cenab-ı Allah'ın Peygamberi olarak görevlendirdiğini, söylediğininde şiir olmadığını açıkladı. Daha sonra Peygamberimizi öven düşmanlarını yeren şairleri çevresinde topladı ve onlardan biri olan “Ka'b Bin Züheyr”e hırkasını vererek ödüllendirdi.

“T” Önce tövbeyi, ardından talim etmeyi onun ardından teslim olmayı çağrıştırır. Tecelliyata

rızamı düğümler. Çukurlara inat tepeleri gösterir.

“U” uykuyla uyanıklığı birbirine bağlayan, uyduyla merkez olan güneşi birbirine aşık eden

ufukla rüyaları kaynaştırır. Umurla umutla hayatı zenginleştirir. Ucuzla pahalıyı karşılaştırır.

“Ü” Üzümün tadına, üzüntüyle sevinci test eden, ürpertiyle yürek kıpırtısını kırklayarak aksettiren, üçleri yedileri kırkları aynı çizgide değerlendiren anahtar bir harftir.

“V” Sık sık kullandığımız bir bağlacın ilk harfi, bir şehrin isminin başına geldiği zaman “Van” olur bir oyunun başına geldiği zaman vals olur, bir su tesisatının başına geldiğinde vana olur, olur da olur, özet olarak gayık şeklinde bir vav olur, ve siz bu vavla istediğiniz sularda istediğiniz ufuklara istediğiniz yere kadar açılabilirsiniz.

“Y” Ya Allah deyip başlayalım, ya sabır deyip her zahmete Allah rızası için katlanalım, rızık veren Allah olduğu için verdiği rızklardan helal olanı yiyelim ve sırat-ı müstakim üzerine yaşayalım. Haram kılınanları yadsıyalım gücümüz yetiyorsa darda kalanların yardımına yetişelim, yerilecek birileri varsa Allah rızası için yermekten çekinmeyelim. Amellerimizle yeşillenelim, sevgilerimizle yeşillenelim, orman orman çoğalalım, yağmur yağmur besleyelim. Yetkinlik İlk hedefimiz olsun.

“Z” Zalimlere, haram kazanımları ile astlarına zulmeden, zoruyla kendisini yahut kendi inanç sistemini siyasi kanaatlarını dikte ettirmeye çalışanları sevmek mümkün değildir. Zor zalim zülüm bunun üçünü birbirinden ayırmak mümkün değildir, birbirini tamamlayan şeylerdir.

Zehirde bu sınıfa dahildir. Bize en yakın görünen “Zevk” kelimesinin bile damarlarında cerahat dolaşır. Bu harf en olumlu biçimde “Zuhurat” Suresi ile tescillenmiştir.


Şiirsel Sorular…


Hece ve Serbest vezinli şiir hakkında söyleyecekleriniz.
?

Her Milletin bir şiir formatı vardır. Mesela batıda balatlar’dır, Türk Şiirinin asıl formatıda hece'dir. ne zamana kadar islamı kabul edene kadar, ondan sonra Aruz'u kabul ettik. Tanzimatla birlikte batı ülkelerinin şiir görüşünü ve kalıbını şablonunu türkiyeye adapte etmeye çalıştık, Divan şiirinin etik ve estetik konumunun DNA’sıyla oynamaya kalktık ortaya kuru didaktik bir şiir kalıbı çıktı, özenti ve zevk aşılamaya kalkıştık. Bugün bunlar ancak üniversiterde bazı bölümlerde okutuluyor, ögretiliyor , ama günümüzde bunların kullanılması mümkün değildir. Modern şiir olarak dünyada en büyük şiir sıçramasını “Mevlana” yapmıştır, teoriği pratiğe dökerek bunu göstermiştir, ama kimsenin Mevlana’nın şiir tarifini okuduğunu bir yerlerde bahsettiğini ben görmedim. Bu garibdir. eskiden beri bizim halk tarzı , hece tarzıyla, divan tarzıyla yazılan şiirimizin kaynağı tekkelerdir. Yunus, Mevlana, Gazali ve Yesevi’de de bu vardır. Özellikle Şamanlardan kalan hece vezni şiirlerimiz bektaşi çevrelerinde sazla söylenerek devam edip gelmektedir ve sadece amaç bir şeyler öğretmek duyurmaktır. Şiir ise sadece şu bu tarikat adına yola çıkıldığı zaman bir kesimin manevi ihtiyaçlarına cevap vermiş olur, aslında bütün insanlar şiirin albenisine, ses zenginliğine, imaj yeniliğine açık olmalıdır, şiir böyle bir sanat dalıdır ve şiir diğer edebiyat türleri arasında en zor olanıdır, bende şiirlerimi bir dua yerine koyar ve dua eder gibi yazarım ama bu, herhangi bir tarikatın sınırlı dualarıyla ne çelişir nede onları küçük görür, ben evrensel olarak hepsini kucaklamaya çalışırım. Mühim olan sayılarla oynamak değil, bütünlüğü kavrayıp bütünle bölüşmektir.

Şiirin hece olması, serbest olması, aruz olması şiirin soyuna zül getirmez, şiirin şeklini ses belirler hece yazacağım diye oturursun şiir bitmez sancısı devam eder, en son şeklini dediğim gibi ses belirler ve şekil ortaya çıkar yazarsın yazarsın hep yarım hissedersin. Yatağını bulması önemlidir . Şu an bir “Karacoğlan “ yetiştirmek mümkün değil.Arada bir yıldızların parladığı oluyor tabi; Mesela “Aşık Veysel” gibi aşıkların tarzında yazılan şiirlerin en çarpıcı örneğini “Abdurrahim Karakoç” yazmıştır. Türk edebiyatının ilk serbest örnekleri Dede Korkut'da vardır, en güzel şeklini “Arif Nihat Asya” ortaya koymuştur tabi bunu söylerken fıkralar gibi anlatmak değildir serbest vezinli şiir yazmak. Onunda kendi içinde kırılma yoğunlaşma, kaynaşma, iç ve dış ahenk tamamlayıcı bütünlük vb... kaideleri vardır ve bu şarttır.


Sevdiğiniz şairler. ?

Dede korkut, Baki, Nabi, Taşlıcalı Yahya, Mevlana, Şeyh Galib, Ahmet Haşim, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Arif Nihat Asya , Nazım Hikmet, Ahmet Muhip Dranas, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba, Ahmet Kutsi Tecer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Atilla İlhan, A.Erdem Beyazıt, Vadi Çiçekli, Tacettin Şimşek, Şahin Taş, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Abdurrahim Karakoç, Aşık Veysel, Karaca oğlan, Dadaloğlu, tabi bunların bir kısmı kişilikleriyle değil şiirleriyle beğendiklerim , gençlerde takibimde, hangi kesimden olursa olsun okuyorum, takip ediyorum. Fransız’da,Rus şairde bulsam okurum güzelse güzel derim kötüyse kötü derim. Bir de koşuya ne kadar çok cins at çıkarsa bu o kadar güzel olur, çünkü, yarışma heyecanınız, şevkiniz çoğalır, haz alırsınız...


Türkiye'de şiirin içinde bulunduğu hal ?

Türk şiiri olduğunu nasıl anlayacağız, millet olarak bunun ne kadarına sahip çıkıyoruz ne kadarını reddediyoruz gördüğüm kadarıyla herkes şiir yazıyor, niye yazıyorsun deme hakkınada sahip değiliz ama özeleştiri olmalı, iyi kötü denilebilmeli yoksa sokak şiiri derim ben o şiire, yazıyoruz bitiyor yamadıklarımız edebiyattır aslında, özgün bir şey yapılamıyor, “taklit” genelde ve neden kabul ediliyor, neden reddeliyor kimse izahta etmiyor... körü körüne kabul var bu hiç şık değil. Ben evvela hayalini kuran hayata geçiren yani yaşayan biriyim, başkaları yaşıyormu bilmiyorum şiiri veya şiirlerini...Yemeği bile üst üste 3-4 gün yiyemessiniz kabızlık yapar, sanatı’da bir şablon üzerine inşa etmek aynı şeydir.


Vakit Ayırdığınız için teşekkür ederim Bahaettin bey, sağlıcakla kalın.

Hepimiz sağlıcakla kalalım inşaallah, beni unutmadığınız için teşekkür ederim.

Galeri


Şair “Bahattin Karakoç” İle...
Şair “Bahattin Karakoç” İle...