Mustafa Rüzgar

Söyleşi: Hüsnü KARCI


Uzun süredir (28 yıl)  Andırın’da ‘Esnaf Odası Başkanlığı’ yapmış/yapmakta olan; yüreğini Andırın için ortaya koyan; ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ  ‘hizmet aşkıyla’ çalışmaktan geri durmayan, değerli esnaflarımızdan Mustafa RÜZGAR’ı bilinmeyen yönleriyle tanımak istedik.

Atalarınıza ‘kim’ derler?

“Müezzin Abdullah Efendi,” derlermiş dedeme. Müezzinlik yaparmış Maraş’ta. Oradan (Maraş’tan) Kadirli’ye gelmiş, Mehirli’ye. Mehirli’de kalmış, orada vefat etmiş. Babam Mehirli’den Andırın’a gelmiş. Andırın’a geldiğinde on beş yaşlarında imiş. Burada yetişmiş, dolayısıyla Maraş’la ilişiği kesilmiş. Ama Maraş’ta ne yapmış? Eskiden ‘köşkerlik sanatı’ vardı, köşkerlik sanatını öğrenmiş. Buraya da gelince, sanatına devam etmiş. Kadirli/Mehirli’de iken, kışın Karamanlı’ya, yazın da Yeşilyurt’a çıkmışlar. Göçebe hali böyle devam ederken, bin dokuz yüz kırk iki yılında, ben ilkokul talebesi iken, Andırın Yenimahallesinden bir mülk kaldı, buraya geldik. Benim aklımın erdiği zaman. Andırın’da ortaokul yoktu, Kadirli ortaokuluna gittim. Kadirli ortaokulundan mezun olduktan sonra Maraş Lisesi’ne gittim. Orayı bitirmeden geri döndüm. Bin dokuz yüz elli yedi yılından sonra da; asker dönüşü sonrası, gerek politika, gerek kamu, gerekse özel sektörde çalışmalarım oldu. Mesela; bin dokuz yüz elli yedi yılında Ortaokul Yaptırma Derneği Başkanlığı yaptım. Okulun teslimine kadar, tam on iki yıl. Dilendik, deşirdik, talebeleri okuttuk. Elli yaşın üzerinde, kırk yaşın üzerindekilerin hepsi bilirler. Hâlâda çalışıyoruz, şükür.


Emekli olmaya niyetiniz yok gibi?

Biraz çöküntü oluyor tabi.


Sosyal insanlar isteseler de kolay kolay  emekli olmazlar.

Herhalde sonumuz geliyor gibi. Yakınlarda seçimimiz var, ya girerim, ya girmem artık.


Allah uzun ömürler versin. Bunca hizmetlerden sonra Andırınlıların size karşı alışkanlıkları olsa gerek?

Ben bıraksam da, millet beni bırakmak istemez. Çünkü,  bu işlerde oldukça deneyimliyim. Esnafın sigorta işleri, Bağ-kur işleri mevzuatını bilen, çözen biri olduğum için, pek bırakmak istemezler.


“Oda” ne demek? Esnaf kesimine ne gibi katkı sağlar? Mevzuatları nelerdir?

Yasal prosedürler çerçevesinde Esnafın ‘ekonomik’ – ‘sosyal’anlamda iyileşmesine katkı sağlamak. Başkalarına muhtaç etmemek.


Yasal mevzuatın dışında ‘özel tüzük’ uygulamanız da var mıdır?

Özel tüzük  gelse gelse birlik başkanlığından gelir, ona da uyarız. Toplantılarda bunun kararını alır ve hep birlikte uyarız.


Oda’nın görevi, esnafa  sadece kredi vermek midir?

Gerçi, küçük esnaf odalarının esnafa büyük katkısı olmaz. Bizim görevimiz; esnafın sorunlarını birliğe götürürüz, birlik de federasyona götürür. Federasyon ise sorunları hükümete intikal ettirir. Mesela; şu ‘faizsiz kredi’ meselesinde bütün birliklerin katkısı olmuştur.


Andırın esnafına neler önermek istersiniz?

İşlerini bırakmamalarını tavsiye ettik ama,  maalesef, işlerini bırakanların sayısı  yeni işe başlayanların sayısından daha çok oldu. Bu işler sabır gerektirir.


Andırı’da zanaatkârlar durumu nasıl? Bir takım zanaatkarlarla konuştum.  İlçe bazında küçük bir sanayi sitesinin kurulması yönünde isteklerini beyan ettiler.

Deminki sorunuzun cevabı buradan çıktı. Ben sanayi sitesini kurdum. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nda bir Genel Müdür  Yardımcısı arkadaşımız vardı, Türkoğlu’ndan. O arkadaştan küçük bir sanayi sitesi kurulması için girişimde bulundum. Tüzüklerini hazırladık, müracaatımızı yaptık amma, yer alamadık. Sene bin dokuz yüz seksen dört. Biz yer temin edemedik. Şimdi esnafa deseniz ki, kooperatife kayıtlı olanlara: “ Şuradan elli dönüm yer alcağız, şu kadar katkıda bulunacaksınız,” desek; yardım alamazsınız. Yok, gücü yok. Belediyeye yüklendik. “Hazine arazisinden, şurdan burdan yer gösterin,” dedik. Gösteremediler. Başkan da akrabamız olduğu halde. Olmadı, yapamadık. Kooperatif yattı. Bir de mahkemeye düştük onun yüzünden. Bel ki de oda başkanlarının içerisinde  iyi-kötü bu işi başaracak olanlardan biri olmama rağmen, yapamadım. Zor, Andırın gibi yerde. Muhit çok dar, halk çok fakir. Ne vergisini ödeyebiliyor, ne Bağ-Kurunu ödeyebiliyor, ne de Oda aidatını ödeyebiliyor. Çok perişan durumu var, Andırın esnafının. Bir bakkal, görüyorsunuz, yirmi yaşında işe başlamış, yetmiş yaşına gelmiş, gene aynı dükkanda oturuyor. İlerleme yok maalesef. Olmuyor. İlla ki devletin katkıda bulunması lazım. Devletin katkısı olabilseydi, bir sanayi sitesi yeri alabilseydik, bizim de sitemiz olurdu.


Çin’in büyüme hızına baktığımızda, temelinde,  adına “Mikro Ekonomi” denilen  bir ‘model uygulaması’  gözümüze çarpmakta. Yani, bizim, “Ev Modeli” de dediğimiz küçük işletme uygulamaları. Andırın’da böyle bir modelin  uygulaması mümkün müdür?

Tabii ki yapılabilir; fakat, AB (Avrupa Birliği) Uyum Yasalarında, bizim “E” projelerimiz var. E Esnaf Projeleri yani.


E Esnaf Projeleri” ne anlama geliyor?

Sizin ifade ettiğiniz  gibi işte. Bunu başarabilmek için ‘serbestlik’ tanımaları lazım. Mesela; bir yere baş vurduğumuz zaman, ‘kapasite’ belgesi istiyorlar. “Sicil kaydı” istiyor,  Şunu istiyor, bunu istiyor… Arkasından, ‘Ustalık Belgesi.” Yahu, Ustalık Belgesini ben nereden alayım?

Geçen sene, çok zorladım. Vilayete gittim. Valilikten, şundan bundan; Çıraklık Eğitim Merkezi’nden buraya bir kurs açtırdık. Çünkü, nerde ne iş yapacaksan, önce onu istiyorlar. Dükkan açmak istese dahi, gene o belgeyi istiyorlar. Yüz otuz kişiyi kursa tabi tuttuk. Fakat, yüz otuz kişinin bir çoğu geliyor/gelmiyor. Esnaf bunun anlamını  bilmiyor. “Bu neciymiş” diyor. Sıkışınca geliyorlar. Netice itibariyle dışarıdan alarak, oradan buradan iki yüz kişiyi geçirdik. Takriben üçte ikisi kurs belgelerini aldılar.

Bu Ustalık Belgesi,  sanayide  çok önemli.  Mesela;  bizim  sanatkarın biri  kalktı, İstanbul’a gitti. Orada çalışacağı her yerde isterler bu belgeyi. E Esnaf Projesi de bunu içerir zaten. Öyle bir şey ki bu, bize fırsat vermiyorlar. Dün, faizsiz yirmi beş milyar liralık kredi geldi. Esnaf bu krediyi isteyecek. Biz de diyeceğiz ki: “Senin durumuna bir bakalım uygun mu?” Baktık, kredi, esnafın durumuna uygun. Esnaf, sanatkar. Sanatkarlara verilir bu kredi daha çok. Sanayi kollarına verilir. Fakat; adam da ‘Kapasite Belgesi’ yok. ‘Sicil Kaydı’ da yok, ‘Ustalık Belgesi’de yok. Bu parayı verirken, bunların hepsini isteyecekler. Şaşkınlık! Esnafı eğitemiyorsun. Ne kadar desen; “Yahu ne yapayım, şimdilik öyle kalsın” diyor. Hal bu ki doğru değil. Esnaf, başkanının sözünü dinlemeli. Bunlar lazım işte. Şimdi, kredi vereceğim esnafı pek çıkaramıyorum. Bir iki tane var. O da fırıncı mırıncı. Yani ‘Kapasite Belgesi’ olan. Kapasite Belgesi istiyorlar evvela.


Küçük Esnaf, görmezlikten mi geliniyor?

Küçük Esnafı bilmiyorlar zaten.  Küçük Esnaf, arada ezilip gidiyor.


Bari, vergide ayrıcalıklı olsalar.

Türkiye’nin bütün gözü KOBİ’lere bakıyor. İki senedir öyleydi. Bu sene biraz gevşedi galiba. Kobiler; isteneni vermedi. Küçük esnafa yeni döndüler daha. Bu sene birazcık lafı oldu. Eğer bunu başarabilirsek. Bunların üstüne düştükleri, TÜSİAD,  Ticaret Odaları, KOBİ’ler…Bizler, arada ezildik gittik.


Küçük esnaf ve zanaatkarlar  ‘hedef büyütmek’ istiyorlar  mı?

Tabandan yetişen bir esnaf, KOBİ’lere yetişebilecek mi? Biz, KOBİ’ler ayarında esnaf ve zanaatkar yaratmaya çalışıyoruz  yavaş yavaş. Bir yarış var…Ama maalesef,  saydığım sebeplerden dolayı küçük esnaf ve zanaatkarların önü kapalı. Küçük esnaf deyince  bankalar boynunda, maliye boynunda, şu/bu her ne ise…En çok vergiyi veren biziz ama, şu küçük Andırın’a bakarsanız, kaç tane büyük esnaf var ki?


Zanaatkarlar ‘gelecek kaygısı’ güdüyorlar mı? Söz konusu  mesleklerin yaşaması için bir çabanız var mı?

Çabamız var. Mesela, şu bu sebeplerden dolayı  maliyeye gidiyorsun; ihtisas komisyonuna, takdir komisyonuna vesaire. Semerci, kalaycı, sıcak demirci filan. Bunları yaşatabilmek için müdürlerden, komisyon üyelerinden ricalarda bulunurum. Yaşasın bu meslekler. Bir tane semercimiz var. İki tane yok ki. Bir iki terzi kaldı. Terziler de işlerini bırakıyorlar. Bu meslekleri yaşatmak için kurumlarla iş birliği yaparak  biz elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz.

Hakkını yemeyelim. Ben şurada bir yazı okudum (önündeki gazeteyi işaret ederek). Kredi kullanabilecek esnaflar içinde semerci, kalaycı gibi meslekler de var.


Oda, Esnaf ilişkileri nasıl gidiyor?

Ben zamanla esnaf ve zanaatkarlarımızı ziyaret ederim.Dünyanın gidişatına bakınca, Allah kötü günlere düşürmesin. Eskiye dönüş olabilir de… Mazot yok. Benzin yok. Mesela; oğlumun biri çiftçi, ektiği toprak kurtarmaz oldu. Alınan mahsuller, giderlerini bile kurtarmıyor. Vaziyet;  gene at’a, eşeğe döneceğe benziyor.


Geçen gün, söylediklerinizi doğrular mahiyette bir gazete haberi okumuştum. Akaryakıt fiyatları yükselince, ‘Eşek fiyatlarının beş kat arttığını’ ifade ediyordu.

Doğrudur. Bu benzinden, mazottan kaçmak için çiftçi vatandaşlarımız, kendilerince çözüm üretme yoluna gideceklerdir elbet.


Tüm Sivil Toplum Kuruluşları bir araya gelseler, güç birliği yapsalar, Esnaf ve zanaatkarlarımızın durumuna katkı sağlayabilirler mi?

Neden olmasın. Ortak aklın üstesinden gelemeyeceği hiçbir iş yok. Sizin ‘Tirşik Dergisi”  güzel çalışmalar yapıyor. Kaymakam Ahmet Narinoğlu Bey,  geçen,  ne güzel konuştu (10 Ağustos 2008 yılı Çınargeçidi II. Andırın Doğa, Yayla ve Spor Şenliğini kastetmekte)…Yeter ki kurumlar, kuruluşlar, Sivil Toplum örgütleri aynı amaçlar çerçevesinde bir araya gelsinler. Faydalı, güzel işler yaparlar. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” demiş atalarımız.

Derneklerimiz var. Köy dernekleri geliyorlar; “şunu nasıl ederiz, bunu nasıl yaparız?” diyorlar. Fakat; bu ‘el birliği’ değil.


Çırargeçidi Doğa, Yayla ve Spor Şenlikleri Hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

“Oraya baraj yapılmasın” diye, ilk yazıyı yazanlardan biri bendim. İstemedik…Orman Müdürüyle beraber elimizden geleni yaptık. Bütün derneklere imza ettirdik. Milletvekillerinin hepsine yazı gönderdik. İlgili Bakanlığa, Genel Müdürlüğe, şuraya buraya…Maalesef, hiçbir faydası olmadı. Çınargeçidi gibi güzel bir vadiyi, kaldırıp da özel sektöre verilmesine karşıyım. Devlet, kendi yapsın istiyorsa. Ben devletçiyim. Ne olursa olsun, ben o yazıyı yazmadan önce “acaba devlet mi yapıyor?” diyordum. Sonradan anladık ki, özel bir şirket yapıyormuş!


Biz, bir de, Andırın’da yapılan işlerin şirketler aracılığı ile, müteahhitler aracılığı ile yapılan işlerin tamamında Andırınlıların çalışmasını istiyoruz. Bu topraklarda yaşamış, bu toprakların kahrını çekmiş insanlara fayda sağlasın istiyoruz. Bu ilçeyi yönetenler, Andırın’ın fakirine-fukarasına iş versinler. Andırın’a yapılan yatırımlar, Andırın’a fayda sağlamıyorsa, ben nedeyim? Yereldeki insanların durumunun iyileşmesi icap ederken, dışarıdan gelenler istifade ediyor.

 

Son olarak, eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Andırın’ın kalkınması için, turizmin teşvik edilmesi lazım. İlçemezin “Turizm Bölgesi” olmasını isteriz. Osmaniye’ye bağlanmak için, maksadımız bu idi! Ben, öncüsüyüm. Andırınlıların hepsinin imzasını alıp da Meclise taşıyan da benim. Kamu kuruluşlarının imzasını alan da benim. “İlçemiz, Osmaniye’ye bağlansın” istedik, yapmadılar. Maraş’ın bize bir faydası olmuyor. Doğru dürüst bir yolu bile yok.


Osmaniye, burayı “turistik bir bölge yapar, turistik bir tesis yapar,” dedik; “yayla bölgesi yapar,” dedik. Çünkü; Osmaniye’nin göçü, Maraş’tan fazla. Toprakkale’den berisi buraya göç ederler. Aydınlı, Bozdoğanlı yerli aşiretleri, hepsi Osmaniye’den, Ceyhan’dan berisi buraya göçer gelirler. Adana, Osmaniye, Kadirli, Mersin’e iner bir ucu.


Yaylacılık iyi, hoş da; adam, ekilebilir tarlayı satın almış, ortasına da evini kondurmuş, dağdaki suyu direk evine çekmiş. Hem görüntü kirliliğine sebep olmakta, hem doğal kaynakların fütursuzca tüketilmesine; üstelik  çevreye verdiği zararlar ise,  işin bir başka felaket boyutu
.

Şu günlerde, yaylalık yer satışlarında bir keşmekeşlik var. Mesela; yol yok,  yolak yok; adam gitmiş, arsasına veya tarlasına ev yapmış.  Yan yana, önü önüne ev yapıyorlar. Yarın, burası bir köy olduğu zaman, geçecek yer bulamıyacaksınız. Bu kadar sıkışık vaziyette yapıyorlar. Yani; ‘çarpık’ bir durum söz konusu. Hâlâ devam ediyor…Akifiye tarafı öyle.


Bu gidişatlara “dur” denemiyor mu?

Bu gidişatlara “dur” diyecek olan, köylerin  muhtarları. Muhtarların büyük yetkileri var. “Arkadaş, sen bu yeri satamazsın” diyebilir. Bir de ‘yapı ruhsatı, yapı izni’ olmadan  taş bile koydurtmazlar. İsteseler, yaparlar yani. Ama, yapmıyorlar!


Muhtarların ‘çarpık yapılaşma ‘ ile ilgili suç duyurusunda bulundukları oldu mu?

Bulundular. Daha yeni başladılar. Fakat; o değil de, Kaymakam Ahmet Narinoğlu ‘yaylacılık’ meselesini güzel anlattı…