Andırını Unutamayan Öğretmen Ali Kökenek

Söyleşi: Hüsnü KARCI


Hocam! Eğitim Camiasında uzun süreli hizmetiniz oldu.  Çalıştığınız okullarda “renkli” ve “iz” bırakan bir öğretmendiniz. Yaşanmışlıklarınızdan kesitlerle kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Bizim aslımızda Darendeli ama biz Osmaniye çocuğuyuz. Osmaniye’de Güneysuilkokulunu bitirdim. Söylemesi ayıp 2. Sınıftan başladım okumaya. 1. Sınıfa gittiğimde her şeyi biliyordum; okumayı, yazmayı. Müdür beni çağırdı.  “Yaz bakayım,” dedi. “Söyleyin Hocam?” Dedim. “130 dan ıspanak, 50 kuruştan biber, kaç lira eder?” Dedi. Bendehesabı  kafamdan topladım,“şu kadar eder,” dedim. Beni direk 2. Sınıfa geçirdiler. İlkokulu 4 senede bitirdim. Ortaokulu; Osmaniye Ortaokulu’nda okudum, başka da okul yoktu zaten. Liseyi,-özel lise vardı benim zamanımda-orda paralı okudum. Benim ailem fakirdi. Paramız olmadığı için Esnaf Kefalet Kooperatifinden sınava girdim, bedava okudum. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul ‘Çapa Eğitim Enstitüsü’ne gittim. Orda edebiyat grubu öğretmenliği olarak, Edebiyat, Türkçe, Tarih, Coğrafya ve Vatandaşlığı bitirdim. İlk tayin yerim Erzincan- Kemah. Orda 3 sene çalıştım. Ondan sonra da Kadirli’de bir Hâkim arkadaş vardı, Mustafa Öztorun. Andırın’atain oldu. Onunla arkadaşlığımız iyiydi. Onunla beraber, ben de Andırın’a tayin istedim. O ara askerliğimde çıktı ama askere gitmedim. Andırın’a geldim. Andırın’da, 68’ de göreve başladım, 73’ e kadar 5 yıl süreyle görev yaptım. Son 2 yılda,Müdür Abdurrahman Dikişçi askere gidince-bende Müdür Yardımcısıydım- Müdür Vekili oldum. Adalet Partililer benim adıma dilekçe vermişler. Müdürlüğüm geldi. Müdürlüğe devam ediyorum. Şimdi Müdürlüğümle ilgili bir anımı anlatayım. 3-5 aylık Müdürüm. Bir Müfettiş geldi okula. Teftişe. O zaman da yol Osmaniye’den geçiyor. Maraş’a yol yok. Müfettiş; “ben Andırın’a gidiyorum, demiş.” Milli Eğitim Müdürü de Müfettişe: “ o okul Müdürününzimmetini araştır,” demiş. Şimdi müfettiş geldi, kapıdan içeriye girdi, “buyurun,” dedim. “Ben müfettişim!” Dedi. Dedim ki;“beyefendi, sahte öğretmen, sahte müfettiş var. Adınız, branşınız?” “Adım müfettiş, görevim teftiş!” Dedi. Ben hemen anahtarı çıkarttım. Dedik ki; “bende öğretmenim,branşım;hangi derse öğretmen lazımsa, o derse giriyorum; şuan da Fransızcaya giriyorum. Aha müdür, aha anahtar, aha mühür!” Dedim. Çektim gittim. MüfettişKaymakamı aramış, Kaymakam: “Biz bu adamı zorla tutuyoruz, üstelik‘makam maaşı’ da yok. Personel kanunu çıktı. 18 ders saatine girme dersin. Öyle mi? 28 derse giriyor.” Neyse, akşam Kaymakam çağırdı. Bir yemek verdi. Anlaştık, barıştık. Sıra kütüphaneye geldi. Müfettiş: “Hocam, kütüphaneyi hangi sisteme göre dizdin?” Dedi. Meğer bir sistemi varmış dizmenin.“Boy sırasına göre dizdim,” dedim. “Allah Allah, ben hiç boy sırasına göre dizilen kütüphane görmedim,” dedi. “Nasıl oluyor, çok merak ettim!” Dedi. “Dolap yaptırdım,  büyük kitapları büyük göze, küçük kitaplar, küçük göze koydum, dizdim,” dedim. Güldü.Sonra, ‘zimmete’ baktı. Zimmetin ne olduğunu da bilmiyorum. Meğer para yemekmiş! Ne yapmışım, yakacak kaleminden kırtasiye almışım. İşletme Müdürlüğüne telefon ettim, “benim param yok,” dedim. Müdürlük, “sen parayı boş ver, ihaleye girersen, ihaleyi sana veririz, sende kırtasiye alırsın.” Dedi. Bende ihtiyacı, biraz fazla almışım. Zimmet de buymuş, meğer. Müfettiş Maraş Milli Eğitim Müdürlüğüne gidiyor.  “Ya arkadaş, ben burada bir şey bulamadım, senin elinde belge vardı?” Diyor. “A, var.” Boş bir belge atıyor müfettiş, Müdür’e“Bu ne?” Diyor. Bak bakayım. ”Bu, zarf boş!” Diyor. “Ters o!” Diyor. “Nasıl ters?”  Tersten bir açıyorlar ki, iç tarafından Andırın  İşletmeMüdürlüğüne gelmiş bir zarf!Ters yüz edip, Maraş Milli Eğitime göndermişim! Allah Allah!


Böyle bir hatıramız oldu. Bir de şunu eklemek istiyorum, o zamanlar Andırın’da bir lise açılması söz-konusu idi.Kaymakam bana dedi ki: “Sen andırının ekonomisi, tarihi ve coğrafyası hakkında bir rapor hazırla,  Endüstri Meslek lisesi açalım,” dedi. Raporu hazırladım, güzelde bir lise yaptılar.Andırın lisesi açılırken, Tokmaklıya da ortaokul açılıyor.


-Hocamsiz  disiplinlibir öğretmen ve idareciydiniz, şakalarınızla da bilinirsiniz!

Andırın’da akşamları ne kadar kahvehane varsa, hepsini geziyorum. Öğrenci evlerini de dolaşıyorum. Bir gün, bir evin öğrenci odasını, dışarıdan gözetliyorum. O zamanlar idare lambası var. Öğrenciler oturmuşlar 51 kâğıt oyunu oynuyorlar.Ben de pencereden onları izlemeye koyuldum..Biz de tabi o oyunu oynuyoruz.Baktım biri, diğerine baktı, papazı gördü, ayırdı, atmadı!Diğeri, 50 ile açtı! Ertesi gün, çağırdım öğrencileri. İçlerinden Hasan Mert’e: “Sen niye hile yapıyorsun, 50 ile açıyorsun, niye papazı atmıyorsun?” dedim. Öğrenciler şaşırdılar! Benden dayağı yediler tabi! Ellerini, yüzlerini yıkadılar, geldiler. “Hocam lambamız yok, şudur budur gibi mazeretler.Ondan sonra kağıdımağıdı bıraktılar.

Sinemaları kontrol ediyorum, Ramazan Çuhadar’da, sinema işletiyor. Bizim Ali Tuncal, beyefendi,balkona çıkmış:“Ali kökenek buraya çıkamaz da, bulamaz da diyor. Balkona çıktım, Ali’yi yakaladım.Diğer öğrencilerin de numaralarını aldım. hepsinin numaralarını aldım. Ali TuncalAndırın’dan öğrencimdi. Benim kızım da Ali Tuncal’ın öğrencisi oldu, Ali Tuncal’ın kızı da benim dershaneden öğrencimdi, benim torunum da yine Ali Tuncal’ın öğrencisi oldu. Şimdi de komşum. Yan tarafım da oturuyor.  Ali Tuncallarla böyle bir anımız oldu.

Bilirsiniz; Andırın’da namı-diğer Ördek vardı. Boyacılık yapar, sinema tablası taşır, filmlerin ve artistlerin anonsunu yapardı. Beni bir gün yakaladı, “Hocam, yabancı bir film getirdim ki,  artistleri de yabancı!” dedi. Yabancı bir film getirmiş, artistleri bile yabancıymış!“Peki, dedim, filmi önce ben göreyim, sonra çocuklara tavsiye ederim,” dedim..

25 yaşlarında Andırın Ortaokulunun Müdürüyüm. Müdür Odasında dinleniyorum. İçeri bir amca girdi. Müdür değil, öğretmen değil, öğrenci zannetti beni!“Müdür bey nerede oğlum?” Dedi. “Sen otur amca, ben Müdürü çağırıyorum,” dedim, çıktım. Hademeye  deçay söyledim. Sonra, sınıfın birine gittim, başıma tebeşir sürdüm. Gözlüğü de güneşe koydum, siyahlaştırdım. Öğretmen arkadaşlardan birinin önlüğünü giydim. Geri döndüm. Amcaya:“Müdür benim, buyurun,” dedim.Çocuğunun durumunu sordu.Sanırsam, Mahmut Kayra’nın babasıydı. Mahmut Kayran da Belediye Başkanı oldusonradan. Hademeler gülüyor, memurlar gülüyor, muavinler gülüyor!. Böyle bir anımız oldu. Şimdi benim avantajım; o zaman‘anlayışlı’ bir dönemdeyim. Bana; o zamanlar, Belediye Başkanı, Hakim, Savcı, Kaymakam, “Sen okula siyaseti, anarşiyi sokma, biz senin yanındayız,” dediler

Ali Sarıbıyık, Doktor Ali Sarıbıyık. Öğretmen Hastanesinde tayin olmuş. Bir gün yanına gittim.Sekreter kız, “buyurun beyefendi,” dedi.“Kızım, benim belim ağrıyor, doktorun görünce benimhastalığım geçecek!” Dedim.Sekreter şaşırdı: “Allah Allah, hiç böyle bir hastalık görmedim!” Dedi. “Sen doktoruna söyle gelsin,” dedim. Sarıbıyık geldi;“öp bakalım elimi,” dedim.  Sekretere dönerek; Aha bak, şimdi geçti kızım.” Dedim. “Nasılmış bu!” Dedi, hayretler içerisinde kaldı.

Sonra, Demirbaş Ortaokulu’nda göreve başladım. 19 sene Demirbaş Ortaokulu’nda çalıştım. Sonra lisede çalıştım. 1992 de ayrıldım oradan. Özel Bahçe lisesine geçtim, 5 sene de orda çalıştım. Oradan “Arden” dershanesine geçtim, 6 sene de orda çalıştım.

Yine bir gün ortaokul 3. Sınıf öğrencilerine ‘kafiye’ anlatıyordum. Yarım kafiye, tam kafiye, anlatımını yaptım, örnekler verdim. “Zengin kafiye,” dedim, örnek verdim. O an aklıma bir muziplik geldi,“fakir kafiye,” dedim. Öyle bir şey yok tabi. Birisi kafasını kaldırdı, yazmıyor ama. “Oğlum neden yazmıyorsun?” Dedim. “Hocam, bu nasıl olur?” Dedi.“Oğlum, zengini varsa, fakiri de vardır, bak, şimdi tanımını yapıyorum,” dedim:“Şair, şiirden para kazanamazsa fakir kafiye olur,” deyince, herkes kafasını kaldırdı! ”Susun! Örnek vereyim,” dedim, bir örnek verdim. “Leblebi yedim, karnım tok, benden büyük şair yok,”  dememle, bir gülme geldi herkese!

Buradan çağrışımla aklıma bir şey daha geldi. Bir kız kaçma hikâyesi oldu okulda. Dedim ki çocuklara;- kızlara özellikle dedim- “Sizi istemeye geldiklerinde, kapılı pencere, düdüklü tencere!” diyeceksiniz. Kapılı pencere; araba, düdüklü tencere; ev. Kapılı pencere, düdüklü tencere, askerliğini bitir, anayı yitir, gel beni götür!” diyeceksiniz, dedim. Hocam bir daha de hele, bir daha de…” diye seslendiler. Ben de; “ yok öyle ezbere, bir daha dinleyin o zaman,” dedim.

Özel bir okulda çalışıyorum.Çocuklar çalışkan ve hareketli… Şimdi ben başladım dersi anlatmaya… Öğrencinin biri söze girdi ama mütemadiyen konuşuyor… İkaz ettim! Diğer derste de aynı şey… Bir daha ikaz ettim, yine devam ediyor…Neticede öğrencilere seslendim: “Oğlum dinleyin bakayım,” dedim. Bir fıkrayla söze girdim. Beni dinlediler. “Nasrettin Hoca bir gün turşu satıyormuş, Hoca ‘turşu’ diyormuş, eşek başlıyormuş anırmaya… Hoca nihayetinde dayanamamış, “oğlum eşek!” Demiş,“bu turşuyu ben mi satacağım, yoksa sen mi satacaksın?” sonrasında kıssadan hisseyle, lafıma karışanlara hep “turşu” dedim, susturdum.

Dershanede çalışkan ve zeki öğrenciler vardı. Birisi “hocam!”Dedi, “buyur kızım,” dedim. Aliterasyon nedir? Dedi.  Anladım, çocuk beni deniyor.“Kızım,” dedim, “aliterasyon, Ali’ye ters gelen bir oyun!” Dedim. “Hocam anladım!” Dedi. Çünkü öğretmen branşı ile ilgili konuyu bilmezse, dershan de ve/veya özel okulda çalışamaz. Öğretmen,konulara hâkim olacak. İyi bir öğretmenin iki şartı var; birincisi;‘eşitliği’ sağlayan olmalı, ikincisi; ‘eşit’ davranan olmalı.

Andırın insanlarını nasıl tarif edersiniz?

Andırın insanı, saygılı, gariban, fakir. Ya okuyacak adam olacak, ya da çoban olacak. Başka şansı yok yani. İkisinden biriydi o zamanlar. Saygılı,  gariban, fakir.

Sizin döneminizdeki Eğitim Sistemi ile şimdiki Eğitim Sistemini kıyasladığımızda, özde ve biçimsellik anlamında belirgin farklılıklar var mıdır?

Valla öğretmende de kalite kalmadı, öğrencide de kalite kalmadı. Zayıf verme, ceza verme, okut! Nasıl okutacaksan!Öğrencilerin defterine,“Ali Kökenek Kanunlar,” diye yazdırırdım. Ben şimdi Demirbaş’tan özel okula gittim, Bahçeliye. Beni bir sınıfa verdiler, Hababam sınıfı gibi bir şey, arkadan oğlan geliyor, kızın saçını çekiyor, gidiyor. Önde ki kız arkadakine laf atıyor. “Hadi bakalım,” dedim, herkes bir atasözü bulsun. Kızım sen “c”  ile sen “b” ile laf atan kıza da “k” yı verdim. “Hocam buldum!” Dedi, laf atan kız.“Ne buldun? Dedim. “Köyden köye türemez,” Dedi. “Tamam.” Dedim.Ben de,“bundan sonra sen arkana döner laf atarsan, bende sana:“köyden köye türemez,” derim, dedim. Ondan sonra kestiler seslerini. Şimdi öğretmenlerin 5. mesleği öğretmenlik oldu. Ticaret var, alışveriş var, galericilik var. Ama bizim mesleğimiz öğretmenlikti.  Bizde fakirlikten geldik, fakirin, fukaranın halini anlardık. Ben İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk bölümünde 8. olarak kazandımama, gidemedim. Kitaba baktım, 75 tl yazıyor. Abim çerçevecilik yapıyordu, 75 tl gönderirim dedi. Bereket versin. Çapa’nın sınavına girdim, kazandım. Yatılı okudum. Şimdi yine anamdan doğsam, öğretmenlik mesleğini tercih ederdim. Şimdi ki öğrenciler, eski öğrenciler gibi olursa ama. İyi ki, tam zamanında emekli olmuşum. 1993yılında emekli oldum. 19 yaşımda öğretmenliğe başladım. Erken başladım. O zamandan beri 50 yaş sınırı yoktu. Sonra Bahçeli özel lisesine geçtim. Normal 2.500 lira alıyordum, özelde ise 3.500 lira. Benim kızım, yurt dışında ‘tıp’ okuyordu. Mecburen çalışmak durumunda kaldım.