Mustafa Zengin

Söyleşi: Hüsnü KARCI

Kendisini yazmaya adamış bir yazı adamı: Mustafa ZENGİN


Bizlere ticari hayatınızdan, yazarlığınız ve şairliğinizden; kısacası tüm yaşadıklarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Ben 1962’de Boztopraklı Köyü’nden Andırın’a geldim ve buraya yerleştim. Köy ile ilçenin arası yirmi dört kilometre. İlçedeki hayat mücadelesine bakkallıkla başladık. Birkaç sene böyle sürdü bu. Sonrasında ise manifaturacılık işine başladık.


Bakkalcılığı, manifaturacılığa ne zaman dönüştürdünüz?

1970 yılında. O zaman Andırın’da esnaf çok azdı elbette. Doksan yılına kadar da, şu anki Sanat Matbaasının olduğu yerde, manifaturayla birlikte, mobilya ve beyaz eşya ticareti yaptım. Ayrıca yanında ‘av malzemeleri’  satan dükkanım da vardı. Bu sırada en büyük oğlum Mehmet Ali Zengin askerden gelmişti. Ona bir iş bulmak durumu hasıl oldu. Mehmet Ali, bir iş yapmak  istiyordu, ama benim yaptığım ‘manifatura’ işini pek sevmiyordu. “Bir Matbaa kuralım” dedi. “Tamam” dedim. O zaman manifatura dükkanının tam karşısına bir dükkanda kuruldu matbaa. Ben de elimden geldiği kadarıyla yardımcı oldum. Sonraları, dükkandaki malları erittim… Tuttum, dükkanı başka yere taşıdım. Kaba malzemelerin bir kısmını da, av malzemeleri sattığım dükkana yerleştirdim. Mehmet Ali’de boşalttığım dükkana taşındı, işini burada sürdürdü.

 

Bir ideali var mıydı yoksa maddi geçimini temin etmek amacıyla mı kurdu matbaayı?

Biz diğer ufak dükkanda manifatura işini sürdürdük. Kendisi de burada, zaman içerisinde  işini geliştirdi. Bu herhalde bir idealdi. Çünkü yıllar sonra ortaya çıkan İkindiyazıları bunun somut göstergesiydi.

 

‘İkindi Yazıları’ ülke çapında yankı buldu; hatta ünü yurt dışına kadar ulaştı... Bu başarının sırrı ne idi? Küçük bir ilçeden ülke geneline ve hatta dünyaya açılabilmek… Ünlü edebiyatçılarla ‘diyalog’ kurabilmek?

O zamanlar şakır/şukur bir makine almış, getirmişlerdi K.Maraş’tan. ‘İkindi Yazıları’nı yayınlamaya  başladılar. ‘Yazık’ diyordum ben. ‘Bundan kimse bir şey anlamaz.’ diyordum. Öyle değilmiş tabii. Yanıldığımı anladım sonraları. Mesela Maraşlı ‘Cahit Zarifoğlu’ vardı. O vefat ettiğinde, bana da haber vermeden, buranın imamıyla birlikte, Adana’dan uçakla cenazesine yetişiyorlar. O’nun arkadaşıydı. Tanışıyorlar. Mektuplaşıyorlar, telefonlaşıyorlar… Bayağı bir ses getirdi İkindiyazıları o dönem. Edebiyatseverlere ücretsiz ulaşıyordu. O kadar çok mektup ve telefon gelirdi ki... Mehmet Ali hepsiyle tek tek ilgilenirdi, gece yarılarına kadar çalışırdı. Yokuş sokağı bir dönem Türk ediebiyatının sesi oldu. Bir sokaktan çıkan ses tüm ülkeye ulaştı.


Siz matbaaya hiç karışmadınız yani?

Hayır. Ben aşağı Kadirli Caddesi’ne indim. Oradan bir yer aldım. Sonra oraya bir inşaat yaptım. Dükkanı, bu sefer yeni inşa ettiğim yere taşıdım. Sonra da orasını kuyumcu  dükkanına çevirdik.

 

Şu an dükkanın işletmesini kim yapıyor?

Necmettin. İyi de çalıştırıyor; başarılı...

 

Hala işinizin başında mısınız?

Ben doksan beş itibariyle, kendimi emekliye ayırdım. Arada bir dükkana gidip oturuyorum. Onun dışında evdeyim. Kitaplarla uğraşıyorum. Bir de evin teras kısmında bir portakal ağacım var. Orada portakal yetiştiriyorum, bir nevi meşgale...

 

Şimdilerde yine yazmakla meşgulsunüz sanırım?

‘Kendimi emekliye ayırdım’ derken, ticari anlamda emekli ettim. Aslında çalışmaya devam ediyorum. İçimde bir yazma hevesi vardı. Allah ömür verirse, sonuna kadar yazmaya devam edeceğim.

 

Hangi türde eserler yazdınız ve/veya yazmaya devam ediyorsunuz?

‘Dini’ içerikli yazılar yazıyorum.

 

Daktilo ile yazılmış birkaç kitap görüyorum. Şu ana kadar kaç kitap yazdınız?

On bir kitap yazdım. Bu günlerde  üzerinde çalıştığım eser  ise, on ikincisi. ‘İslami Araştırmalar; soru ve cevapları’ konulu. Kitapları hep tek baskı olarak yaptım. Eskiden daktilo ile tek nüsha yazıyor ve onu matbaada ciltletip kitap haline getiriyordum. Artık bilgisayarda yazıyorum. Tabii bilgisayarı yine daktilo gibi kullanıyorum. Kitapları da zaman zaman okumak isteyenlere veriyorum. Onlar okuyup geri getiriyorlar. Kendime ait bir kütüphanem var ve içerisinde 5 binden fazla dini kitap var. O odada geçiriyorum vaktimin çoğunu; okuyarak ve yazarak.


Sizin, şairlik yönünüz  de var; pek ön plana çıkmak istemeseniz de?

Doğrudur…Tabii, şiir çalışmalarım da  hep ‘dini tema’lar üzerinedir. Öyle  piyasa işi yazmıyorum. Bu şiirlerim ‘Arzuhâl’ ismiyle kitap olarak basıldı. Kendi yazdıklarımı da ikinci hamur kağıtlara yazıyorum. Çünkü ikinci hamur  kağıtların silinmesi kolay oluyor. Birinci hamur kağıtlar silinmiyor. Yazdıklarım hep ikinci hamur kağıtlar, üzerinde düzeltmesi kolay olsun diye...

 

Bundaki sebep daktilo ile yazmanız mı?

Önceleri, öyleydi. Şimdilerde bilgisayarla yazıyorum.

 

 

Daktilo ile  toplam kaç eser yazdınız?

‘Peygamberimiz ve Sahabeler (2 cilt),’Osmanlı….,’ ‘Kaynaklarıyla Soru ve Cevapları, (dört cilt)’ ‘Kinayeli Atasözleri.’ Toplam,  dört veya beş çalışma işte.

Gördüğüm kadarıyla, bu eserler yayınlanabilir durumda. Yayınlanmasını istiyor musunuz?

Yayınlanmasını isterim elbette. Benim bu eserlerden herhangi maddi bir beklentim de yok. Maksat, ilgi duyanlara/duyabileceklere hizmet olsun.

 

Birkaç eserin daktilo ile yazılmış olmasının moda tabirle nostaljik /estetik değeri olsa gerek?

Takdir meselesi. Bu çalışmalara bir takım ilaveler de yapacağım. Şimdilerde bilgisayarla çalışıyorum. Şöyle bir düşüncem de var: Eserlerin çoğaltılması halinde her kitaptan, bir nüshasını, ‘Halk Kütüphanesi’ne vereceğim. Müracaatım da oldu ama, bir takım formaliteleri aşmak gerekiyor.

 

Yazmaya devam ediyorsunuz…Bunun dışında başkaca çalışmalarınız var mı?

Başkaca bir ‘çalışmam’ yok, kitaptan gayrı. Okuyorum, yazıyorum.  Namaz saatlerinde camiye gidip-geliyorum. Allah sağlık ve sıhhat verdiği sürece ömrümün sonuna kadar yazmaya devam edeceğim. Ekrandan dolayı gözlerimde ufak/tefek problemler oldu. Doktor melhem verdi, işte onu sürüyorum. Hem bilgisayar ekranı hem de televizyon ekranı yol açtı buna. Haberleri hiç kaçırmadan izliyorum, ülkenin gidişatına dair merak sahibiyim. Haftada bir gün ise hatmimiz var. Her hafta bir evde hatim indiriyoruz. Kur’an okuyor, dua ediyoruz. Cuma geceleri yapıyoruz bu uygulamayı. Teklifi, İmam Efendi’ye açtığımda, ‘olur’ dedi. Sekiz-on kişiyle başladık. Sonraları kalabalık olduk. İki buçuk-üç sene kadar burada, bizim evde devam etti. Sonra başka  evlerde devam etti ve ediyor. Mesela bir evden davet gelir. Vefat etmiş bir yakını için, ‘hatim indirelim’ der. Gideriz. Orada bir başkası teklifte bulunur, oraya gideriz. Bunun dışında, eş -dost sohbetlerimiz  oluyor. Güzel bir duygu tabi.

 

Bunun dışında, yaşadığınız bu güne kadar unutamadığınız anılarınız var mıdır?

Mutlaka vardır da, şu an hatırlayamıyorum. 1973 yıllarında  Kabe’ye gittik. Efendim, karayoluyla, Halep’ten gittik. O zamanlar, Medine’de, Mekke’de konaklamak için oteller, binalar yoktu. Şartlar kötüydü. Wc’si bile yoktu. Ama, Medine, inşaat halindeydi; Mekke’de öyleydi. Daha sonra,‘umre’ye gittik; Hanımla beraber. Değişmiş; çok değişmiş. 2002 mi, 2003 mü tam hatırlamıyorum, dayımın yerine gitmiştim. İnan, o konforu evimde bulamam. Arabalar her daim hazır, kapının önünde bekliyor, bin git. Kabe, yedi kilometre uzaklıktaydı.

Şimdilerde o binaları yıkıyorlarmış. Kabe’nin etrafında bulunan yetmiş bin adet bina yıkıyorlarmış. Kabe’nin etrafını genişleteceklermiş. İlk gittiğimde, şeytan taşlamaya gitmiştik. Şimdiki gibi, köprü filan yoktu. Şerit germişler. Millet beriden yürüyünce, şeridi meridi dinlemiyor ki…Bir kilometre var. Ona bir şey dayanır mı? Geri dönüp, taşlayanlar da var. Beni havaya kaldırdılar. Ayağım yerden kesildi. Havada kıvrandık. Nasıl olduysa! Bir ara seyreliverdi. İniverdim ki, bir çok insan yerde yatıyorlar.

 

Andırın’ın dünü-bugünü ?

Tabii ben altmışlı yıllarda Andırın’a geldiğim için; o zamanlar, şimdiki kuyumcu dükkanının olduğu yerde darı ekerlerdi. Dere var orda bilirsiniz. Çok su akardı. Derin yerleri de vardı suyun. Bu kadar ev yoktu. Hem bu kadar arabada yoktu. Düşünün işte dağ başında bir ilçede şimdi arabalara park bulmak sorun olmaya başladı. Nüfus artıyor ama buna rağmen Andırın’dan göç de devam ediyor. Nesil değişti epeyce, bizim nesil de yavaş yavaş dünya değiştiriyor. Şimdi tanımadığımız çok kişi vardır herhalde.

Galeri


Mustafa Zengin